Yeni bir kitap incelemesiyle karşınızdayım. Bu seferki kitabımız Michael Michalko imzalı Yaratıcı Dehanın Sırları.
Yazarın ismini daha önce duymadığınıza eminim. Zira kendisi o kadar ünlü bir yazar değil. Çıkardığı kitaplar arasında iki tanesi ilgi görmüş: Thinkertoys ve Cracking Creativity. Yaratıcı Dehanın Sırları da Cracking Creativity’nin Koridor Yayınları’ndan çıkan çevirisi aslına bakarsanız.
Kitap, topluma mal olmuş ünlü kişilerin çalışma yöntemlerine değinip, yaratıcılıklarını ön plana çıkartan davranışlarına odaklanıyor diyebiliriz. Bunu yaparken, biz okurların gündelik hayatta karşılaşabileceği durumlar kurgulayıp, ünlü şahsiyetlerin akıl yürütmelerini problemlerimizi çözmemiz için kullanmamızı istemiş Michalko. Aslına bakarsanız fikir gayet güzel. “Benim yerimde Einstein olsa bu problemi nasıl çözerdi?” gibi sorular sormamızı sağlıyor. Hem bize ünlü simaların çalışma metotları hakkında bilgiler veriyor, hem gündelik hayatta karşılaşabileceğimiz problemleri aşabilmemiz için bize fikirler sunuyor. Sanki olduğumuzdan daha zeki insanlarmışız gibi sanmamızı sağlayan bir illüzyon yaratmayı da başarıyor Yaratıcı Dehanın Sırları. Tüm bu açılardan baktığımızda karşımızda ilgi çekici bir kişisel gelişim kitabı olduğunu söyleyebiliriz.
Kitabı okurken “Bu fikir güzelmiş,” dediğim çok an oldu doğrusunu söylemek gerekirse. “Ben hiç böyle düşünmemiştim,” dediğim yerler de oldu. Bu anlamda bana yeni düşünce kanalları açtığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Peki kitabı okuduktan sonra olduğumdan daha yaratıcı bir insan oldum mu? Elbette hayır. Fakat kitabın amacının bu olduğunu da sanmıyorum. Yazarın amacının, tıkandığımız an danışabileceğimiz bir destek kitabı yazmak olduğunu düşünüyorum. Ünlü isimlere yer vererek ve dikkat çekici bir isimle piyasaya çıkarak, kitabının rafta merak uyandırmasını da sağlamış Michalko.
Yaratıcı Fikirler, Sıkıcı Tekrarlar
Gelelim kitabın en büyük sorununa. Maalesef kitabın içeriği göründüğünden daha zayıf. En azından ben daha fazlasını ummuştum. Yazarımız Michael Michalko güzel bir fikirden yola çıkmış ama 6 kuruşluk fikrini 8 kuruşluk ambalaja koyup 10 kuruşa satmaya çalışmış. Kitap zaman zaman ilgi çekmeyi başarıyor ama sıkça “Ben bu kısmı zaten okumamış mıydım?” diye sormamıza neden olacak tekrarlara düşüyor. O tekrarlar kimi zaman o kadar sıklaşıyor ki, sayfaları tamamen okumadan üstünkörü geçmemize neden olabilecek bir kar topuna dönüşüyor.
Böylesi dikkat çekici bir konuda eldeki malzemeyi doğru pazarlamak da önemli bir husus bana kalırsa. Madem kitap tekrara düşecek, keşke biraz daha kısaltılsaymış. Bu yapılsaymış, daha öz ve daha tatmin edici bir eser çıkarmış ortaya. Okuyucu da beklentisini ona göre ayarlarmış.
Bu eleştirilerime rağmen kitaptan çok sayıda yerin altını çizdiğimi göreceksiniz. Bu bile benim gibi yaratıcı zekaya saygı duyan ve gördüğü her yerde tuz görmüş salatalık gibi koşan birisinin kitabı okuması için yeterli bir sebep aslına bakarsanız.
Koridor Yayınları’nın birinci baskısını okuduğum kitabın çevirmenliğini Zübeyde Abat yapmış. Çeviri biraz daha iyi olabilirmiş gibi hissettim açıkçası. Ayrıca kitabın kâğıt ve baskı kalitesi bir miktar zayıf kalmış.
Eğer siz de dünya tarihinde dahi olarak adlandırılan bazı isimlerin çalışma yöntemlerini öğrenmek ve bunları günümüz problemlerine uygulama hususunda bazı fikirlere sahip olmak istiyorsanız bu kitaba göz atabilirsiniz. Keşke biraz daha özenli yazılsaymış ve bu kadar tekrara düşmeyip daha özgün kalabilseymiş.
Gelelim kitaptan altını çizdiğim ve not aldığım yerlere. Biraz abartmış olabilirim ama kitap bunlar gibi çok sayıda bilgiyi, tanımı ve saptamayı bizimle paylaşmaktan çekinmemiş. Not almasam olmazdı. Altını çizdiğim ama burada paylaşmadığım bir bu kadar daha cümle vardır kitapta.
Altını Çizdiğim Yerler
*Dahiler üretken biçimde düşünürler, tekrarlayıcı değil.
*Einstein’a kendisi ile ortalama bir insan arasındaki fark sorulduğunda, ortalama bir insandan saman içinde bir iğne aramasını isterseniz iğneyi bulduktan sonra aramaktan vazgeçer, cevabını vermişti. Öte yandan kendisi samanlığı baştan sona tarayarak tüm olası iğneleri bulmaya çalışırdı.
*Tekrarlayıcı düşünme düşüncenin kesinliğini onaylatır, bu da geçmiş deneylere görünüşte benzeyen ancak kökeninde daha önce karşılaşılan problemlerden farklı olan yeni bir problemle karşılaştığımızda neden çoğunlukla başarısızlığa uğradığımızı açıklamaktadır.
*Hepimiz yaşamak ve muvaffak olmak için geniş fikir ve kavram repertuarına sahibiz. Ancak fikir çeşitliliği olmadığı durumlarda sıradan fikirlerimiz âtıl olur ve yararsız hale gelirler, neticesinde rakiplerimize karşı verdiğimiz mücadelede yenilgiye uğrarız.
*Kör çeşitlilik tekrarlayıcı (muhafaza edilmiş) bilgiden ayrılmak anlamına gelir.
*Eğer bu stratejileri yalnızca okumakla kalırsanız, nasıl fikir üretileceğine dair bir tavsiye almaktan öteye gidemezsiniz.
*Bir dâhinin ayırt edici bir özelliği de yoğun bir şekilde üretken olmasıdır. Thomas Edison 1903 patent almıştır, o da kayıtlarda. Kendine ve yardımcılarına fikir kotası vererek üretkenliği garantilemişti. Kendi kişisel kotası her on günde bir, küçük bir icat ve her altı ayda bir, büyük bir icattı. Bach hasta ya da yorgun bile olsa her hafta bir kantat yazıyordu.
*Tarih boyunca 2036 bilim adamının çalışmalarında, Dean Keith Simonton en çok saygı görenlerin yalnızca büyük işler üretmediğini aynı zamanda “kötü” olanları da ürettiğini ortaya koydu.
*Bir dahi, tıpkı elinde bir kova Lego olan hayli zeki bir çocuk gibi sürekli olarak fikirleri, hayalleri ve düşünceleri bilinçlerinde ve bilinçaltı zihinlerinde farklı kombinasyonlar oluşturmak üzere birleştirir ve yeniden düzenler. Einstein’ın E=mc2 denklemini düşünün. Einstein enerji, kütle ve ışık hızı kavramlarını bulmadı. Daha ziyade, bu kavramları yeni bir yolla birleştirerek aynı dünyaya herkes gibi bakıp farklı bir şey görebildi.
*Ne zaman bir şey yapmayı denesek ve başarısız olsak kendimizi başka bir şey yaparken buluruz.
*B.F. Skinner bilimsel yöntembilimcilerin ilk ilkesi üzerine vurgu yapıyordu: İlginç bir şey bulduğunuzda her şeyi bir kenara bırakın ve onun üzerine çalışın. Birçok kişi fırsat ayağına geldiğinde onu görmez çünkü daha önce planladığı şeyi bitirmekle meşguldür. Yaratıcı dehalar ise şansın kapıya gelmesini beklemezler; aksine, faal şekilde kazara keşfin peşindedirler.
*Yaratıcı zekalar böyle adlandırılır çünkü “ne” düşüneceklerini değil, “nasıl” düşüneceklerini bilirler.
*Yaşadığımız dünya vaatler değil fırsatlar dünyası.
*Einstein’ın izafiyet teorisi özünde farklı bakış açıları arasındaki etkileşimin bir tanımıdır. Freud bir şeyin anlamını başka bir kalıba sokmak için onu daha önce anlaşıldığından daha farklı bir bağlamda ele alarak “yeniden çerçevelendirirdi”. Örneğin bilinçaltını zihnin “çocukluğa ait” bir parçası olarak yeniden ele alarak, Freud, hastalarına düşünme ve kendi davranışlarına tepki verme tarzlarını değiştirmelerine yardım etmiştir.
*Demiryolu trenlerinin tekerleklerine hiç yakından baktınız mı? Flanşlıdırlar, yani kayarak raydan çıkmalarını önleyecek kenarlıkları vardır. İlk zamanlarda tren tekerlekleri flanşlı değildi. Demiryolu güvenliğini sağlama problemi şöyle ifade edildi: “Raylar trenler için nasıl daha güvenli hale getirilebilir?” Yüzbinlerce mil uzunluğa sahip ray hattı gereksiz yere çelik uçlarla üretildi. Problem “Tekerlekler rayların üzerinde nasıl güvenli bir şekilde hareket ettirilebilir?” olarak yeniden tanımlandığında işte o zaman flanşlı tekerler icat edildi.
*Problemleri yazan ya da sözlü ifade eden yetişkinlerin, işlemi içinden yapanlara oranla daha iyi bir ilerleme gösterdiği tespit edilmiştir.
*Einstein böylece içeriği değiştirerek ve matematiği bir oyun haline getirerek problemlere bir çalışma değil oyun olarak yaklaşmayı öğrendi. Einstein çoğu insanın oyun için ayırdığı vakitlerde büyük bir gayretle problem çözmeye yoğunlaşırdı.
*Einstein’a bir saat içinde dev bir göktaşı dünyaya çarpıp yeryüzünü yok edecek olsa ne yapacağı sorulduğunda elli beş dakikada soruyu formüle edeceğini ve son beş dakikada bunu çözeceğini söylemiştir.
*Aklınıza parlak bir fikir geldiğinde farklı bakış açıları üretmek için problemi en az beş ila on kez tekrar ifade edin.
*Probleminizi yeniden yapılandırmak için şu farklı yolları izleyin:
- Onu daha küresel ve spesifik yapın.
- Parçaları bütünden ayırın.
- Kelimeleri belli kalıplara göre değiştirin.
- Olumlu eylem tanımları yapın.
- Perspektifinizi değiştirin.
- Farklı perspektiflere başvurun.
- Sorular sorun.
*Endüstriyi kurtaran yenilik, yüklemeyi gemi limanda iken karada gerçekleştirerek, istiflemeden ayırmak oldu.
*Freud, dehasının sırlarından biri olarak problemleri genişletme ve onları daha soyut ve karmaşık hale getirme yeteneği olduğuna inanıyordu.
*Düşünce akışkandır. Bir problemi kelimelerle ifade ettiğinizde düşüncelerinizi kristalize edebilir, yani somut hale getirebilirsiniz. Kelimeler belirsiz görüntüleri ve bulanık sezileri ifade etmeye ve netleştirmeye yarar.
*Aristo’nun bir dayanağı test etmek için başvurduğu en yaygın yollardan biri “değiştirilebilirlik” olarak adlandırdığı şeydi. Eğer bir dayanak doğru ise karşıt dayanağı da dönüştürülebilir olmalıydı. Örneğin her keyif güzelse her güzel de keyif verici olmalı gibi. Basitçe kelimeleri değiştirerek farklı bir perspektif yakaladınız.
*Bir şeyi ifade etme biçimindeki en küçük bir değişiklik bile büyük etki sağlayabilir.
*İtirazları doğrulamak tasdikleri doğrulamaktan yaklaşık olarak yarım saniye daha fazla vakit alır.
*Ne tür yollarla kitabımı (nesne) daha cazip (nitelik) hale getirebilirim (eylem) ki insanlar onu satın alsın (nihai sonuç)?
*Algısal duruşlarımız nesnelere nasıl baktığımızı belirlediği için perspektif değiştirmek ve bir nesneye farklı açılardan bakmak önemlidir.
*Leonardo da Vinci insanın bir şeyleri en az üç farklı açıdan algılamadığı sürece temel bir anlayış geliştiremediğine inanırdı.
*Çoklu perspektifler kullanarak problemi çözmeye çalışın.
- İlk olarak, problemi kendi bakış açınızdan ele alın.
- Bir sonraki adım olarak, problemi tanıyan ya da yakından ilgili en az iki kişinin perspektifinden ifadeyi yeniden tanımlayın.
- Her şeyi kapsayan problem tanımına geçerken farklı perspektifleri sentezleyin.
*T. A. Rich genellikle problemler üzerinde düşünürken kendini problemin içinde ya da problemin bir parçası olarak hayal ederek tek bir teknik geliştirmiştir.
*Einstein kendini uzayda hızlı hareket eden bir ışın demetinin üzerinde hayal ederdi, ki böylece izafiyet teorisini buldu.
*Elbette tüm dâhilerin kilit özelliği son derece çocuksu merakları ve soru sorma yetileridir. Leonardo da Vinci defterinde kendine birçok soru sormuş, tıpkı Aristo gibi ilk prensipleri bulmaya çalışmıştır. Einstein hayatı boyunca kendine nesneler ve nesnelerin nasıl davrandığı ve kurallar değişirse neler olabileceği hakkında sorular sormuştur.
*Einstein bir keresinde sıradan bir kişinin bir çocuğun zihnini anlayabildiği sürece insan ruhu hakkında öğrenmek isteyebileceği her şeyi öğrenebileceğini iddia etmiştir.
*Probleminizi yaşayan bir canlı olarak görmeyi ve düşünmeyi deneyin.
*Probleminizi yenilebilir bir şey olarak hayal edin. Tadı neye benziyor?
*Problemin psikoterapisti olsanız problem size hangi sırlarını açıklardı?
*Çağdaşları geleneksel sözel ve cebirsel yöntemleri kullanırken, Galileo, düşüncelerini diyagramlarla ve çizimlerle görünür kılarak bilimsel devrim yarattı.
*Az çok düşünme yetisine sahip herkes dilin pratik anlamda zihnimizde evirip çevirdiğimiz şeyleri tanımlamada ne kadar etkin olduğunu bilir.
*Saçma ve ilgisiz görünse de anlık çağrışımların hepsini yazarak sayfayı hızla doldurun.
*Bir kişi bir konu hakkında ne kadar fazla düşünürse kalıpları görmek ve bağlantıları kurmak onun için o kadar kolay olacaktır.
*Zihin haritası çıkarma seri olarak fikir üretmektir.
*Picasso’ya göre bir ressam duygularını, vizyonlarını ve düşüncelerini boşaltmak için resim yapar.
*Yaratıcı düşünme biçimini merkezi temalar etrafında organize etme stratejisi T.S. Eliot dahil birçok yaratıcı düşünürün en sık başvurduğu stratejidir. Eliot’ın Çorak Ülke (The Waste Land) adlı şiiri içinde bulunduğumuz yüzyılın tartışma yaratacak derecede en ünlü ve en etkileyici şiiridir. Eliot şiirinde “benliğin ve medeniyetin çöküşü” temasıyla başlar ve şaşırtıcı birçok alt tema ile devam eder. Her bir dize ve dolayısıyla her bir kıta anlam içinde anlam barındırmaktadır ve kendi içinde her bir farklı temadan yeni bir şiir yazılabilir. Bu strateji okuyucuya yalnızca bir şiir evreni açmakla kalmaz aynı zamanda dinleyiciye yönelttiği sayısız notlarla farklı evrenler de sunar.
*Gerçeklik eğrilerden meydana gelir ama biz doğrusal çizgide dünyaya neden sonuç ilişkisi kurarak bakmaya eğilimliyiz. Dahiler doğrusal ya da mekanik olarak neden sonuç ilişkisi kurmak yerine olayları ”etkileşim ilmikleri” veya ”karşılıklı etkileşim” açısından ele alırlar.
*Olumlu ya da olumsuz her etki hem neden hem de sonuçtur.
*Bir konuyu ele aldığınızda bileşenlerini ayrı ayrı ve farklı şeyler olarak düşünebilirsiniz. Sistem haritası çıkarmak size bileşenlerin konuyu oluşturmak için nasıl birbirleriyle etkileşim halinde olduğunu net bir şekilde görmeniz için yol gösterir.
*Konuları sabit ve durağan görmeye eğilimliyizdir. Yine de dünya sürekli akan bir nehre benzetilebilir, dolayısıyla konular ve ilişkiler dinamik ve akışkandır.
*Her zaman düşündüğünüz şekilde düşünürseniz her zaman elde ettiğiniz şeyi elde edersiniz.
*Bir problemle karşılaştığımızda diğer tüm yaklaşımları reddederek hayatımızda, eğitimimizde ve işimizdeki geçmiş deneyimlerimize dayanarak analitik olarak en umut verici yöntemi benimseriz ve bizi geleneksel çözüme götüren en açık ve net tanımlanmış yöntemleri kullanırız.
*Yaratıcı düşünme için Kutup Yıldızı prensipleri şunlardır:
- Fikir üretirken yargıları erteleyin
- Mümkün olduğunca fazla fikir üretmeye çalışın
- Aklınıza fikir geldikçe kaydedin
- Fikirlerinizi dikkatlice gözden geçirin ve iyileştirin
*Yaratıcılığı eleştirel, yargılayıcı düşünmeden daha hızlı ve daha kesin öldüren başka hiçbir şey yoktur.
*Ne zaman fikir yaratmak istesek zamanımızın çoğunu daha çok fikir üretmek yerine bir fikrin neden işe yaramadığını ya da neden gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harcarız. Yargılamak yeni bir şey üretmekten daha korkusuz bir çaba gibi görünür ve insanlar genellikle fikirleri üretmekten ziyade yargılamaya odaklanırlar.
*Kişi A fikrini düşünmekte ve onu geçersiz bulduğu için reddetmektedir. Sonra kişi B ve C fikirlerini düşünmekte ve her ikisini de ulaşılmaz bulduğu için reddetmektedir. Nihayet kişi deneyimleriyle karşılaştırıldığında herhangi bir risk taşımadığı için tehlikesiz ve ölçülü bulduğu D fikrine yönelir. Bir kere fikir üzerinde yargıya varıldığında yaratıcı düşünce somutlaşır ve sekteye uğrar. Çok az fikir üretilir ve nihayetinde düşünceler zayıf, tehlikesiz ve ölçülü olmaya zorlanır.
*Fikirler arka arkaya doğar ve olasılıkları artırarak yeni fikirleri ve fikir kombinasyonlarını teşvik eder.
*İhtimalleri düşünmek herhangi bir yargıya veya değerlendirmeye gitmeden ham fikir üretmektir.
*Eşyalar, yerler, prosedürler, insanlar, fikirler ve hatta duygular için yedekler oluşturabilirsiniz.
*Yaratıcı düşünmenin büyük bir bölümü daha önceki ilgisiz fikirleri ve konuları yeni bir şey oluşturmak için tekrar birleştirerek oluşur. Bu süreç sentez olarak adlandırılır ve çoğu uzman tarafından yaratıcılığın temeli olarak kabul edilir. Gregor Mendel tamamen yeni bir bilimsel disiplin olan genetiği matematikle biyolojiyi birleştirerek yaratmıştır.
*Denilebilir ki yaratıcılık ağırlıklı olarak neleri bilmediğimizi belirlemek için bildiğimiz şeyleri yeniden düzenlemektedir.
*Perspektifinizi ters çevirmek düşüncelerinizi açar. Karşıtlıkları gördüğünüz zaman normalde kaçıracağınız şeyleri görürsünüz.
*Bir konuyu farklı parçalara bölmek bir konu hakkındaki sabit fikrinizi değiştirmenin ve bileşenlerini yeni bir açıdan görmenin iyi bir yoludur.
*Listelemek nesnelerin stereotipik kavramlarının ötesinde düşünmenize yardımcı olur.
*Henry Ford bir vakit en basit dehasının başkalarının fikirleri ve icatlarından yeni bir şeyler yaratma becerisi olduğunu söylemiştir.
*Beyin patlatma bir kuluçka döneminden sonra hiç yoktan bir fikir ya da çözümün ortaya çıkmasıdır.
*Ne kadar çok problemi, fikri ve düşünceyi kaydeder ve belli zaman aralıklarıyla gözden geçirirseniz zihninizdeki bilgi ağı da o kadar karmaşık olur.
*Dahiler akıcı düşünen kimselerdir ve şu uygulamalardan yararlanırlar:
- Fikir bulmaya çalışırken yargıları ertelemek
- Mümkün olduğunca fazla fikir üretmek
- Fikirleri akla geldiği zaman listelemek ve yazılı bir kayıt tutmak
- Fikirlerin üzerinde sürekli çalışmak ve onları iyileştirmek
- Konuları kuluçka döneminde ele alarak bilinçaltının fikirler üretmesine izin vermek
*Bilgiyi yeni biçimlerde birleştirmek özgün bir şey yaratmak için algısal olanaklarımızı artırır.
*Da Vinci öncelikle yüzdeki karakteristikleri (başlar, gözler, burunlar vesaire) sıralar ve sonra her bir özelliğin altına değişkenleri yazardı. Daha sonra ise özgün ve grotesk çizimler yaratmak için farklı değişkenleri birleştirir ve birbirleriyle uyumlu hale getirirdi.
*Leonardo’nun hayatta bir kez karşılaşılabilen, bir sanat eseri olan The Last Supper adlı tablosunu yaratmak için doğru biçimi buluncaya dek parçaların matriksini (havariler, tepkime türleri, şartlar, yüz ifadeleri, durum türleri) oluşturduğunu ve değişkenlerle kombinasyonları kullanarak deneme yaptığını düşünebiliriz.
*Parametreleri iskambil kağıtlarındaki gruplar (maça, kupa, sinek ve karo) ve değişkenleri (her bir gruptaki farklı kartlar) olarak düşünün. Değişkenlerden farklı kombinasyonlar üreterek yeni fikirler yaratabilirsiniz.
*Ne kadar fazla sayıda kombinasyon üretebilirseniz bazı kombinasyonların normal düşünme biçiminizle asla elde edemeyeceğiniz fikirlere çağrışımsal bir bağlantı işlevi görmesi o kadar olasıdır.
*Yaratıcı düşünme, her açıdan yeni olan bir şey üretmekten ziyade genellikle mevcut bilginin bileşenlerinden faydalanarak yeni çağrışımlar, yeni sentezler veya yeni kombinasyonlar oluşturma meselesidir.
*Ünlü matematikçi Gregory Chaitin bir vakit hiçbir programın kendinden daha başka bir kompleks üretemeyeceğini kanıtlamıştır.
*Sanat dünyasında Pablo Picasso ve Georges Braque yeteneklerini birleştirerek kübizmi icat ettiler.
*Aynı yöne daha sert ve daha uzun bakarak tahmin edilemez bir şekilde düşünmek imkansızdır. Dikkatiniz bir konu üzerine yoğunlaştığında beyninizde birkaç kalıp etkin hale gelir ve düşünme biçiminizi etkiler. Bu kalıplar, ne kadar fazla denerseniz deneyin, yalnızca tahmin edilebilir fikirler üretirler. Aslında siz ne kadar fazla denerseniz aynı kalıp o kadar güçlü olur. Ancak yine de odağınızı değiştirir ve ilgili olmayan bir şey hakkında düşünürseniz farklı, sıradışı kalıplar etkin hale gelir. Bu yeni kalıplar ilk kalıplardan biriyle ilgili olduğu takdirde bağlantı kurulabilir. Bu bağlantı bazılarının “tanrısal” ilham olarak adlandırdığı özgün bir fikir ya da düşüncenin keşfine yol açar.
*Einstein’ın dehası ne kadar bilgiye sahip olduğuyla değil, daha ziyade bilgiyi nasıl işlediğiyle ilgiliydi.
*3M’deki Arthur Frye aslında ilan tahtaları için icat edilen not kağıdı ve yapıştırıcı arasında bağlantı kurdu ve Post-it’i yarattı.
*Ünlü Fransız düşünür Jean-Jacques Rousseau en iyi fikirlerini yalnız ve yaya olarak yaptığı yolculuklarında buldu. Benzer şekilde Johann Wolfgang Goethe ne zaman düşünmek ve yeni fikirler bulmak istese yürüyüşe çıkardı.
*Fikirleri ürettikten sonra beş duyu organını yeni olasılıklar üretmek için kullanın.
*…tıpkı Leonardo da Vinci’nin duvardaki lekelere bakıp yüzler ve sahneler hayal etmesi gibi.
*Uzak bir güneş sisteminde farklı atmosfere sahip bir gezegen üzerinde yaşayan bir yaratık hayal edin. Bir dakikanızı ayırın ve hayal ettiğiniz yaratığı çizmeye çalışın.
*Çoğu insan her istediğini düşünebilme özgürlüğüne sahip olsa da bildiği canlılara benzer yaratıklar çizerler. Yani görme, duyma ve koklama organlarına sahip ve simetrik olarak aynı kol ve bacakları olan yaratıklar. Kendine özgü ve tahmin edilemez bir şeyler yaratmaktan ziyade çoğu insan benzeri olan ya da dünyada tipik özelliklere sahip herhangi bir şeyle ortak noktası olan yaratıklar yaratırlar.
*Bizim burada göstermeye çalıştığımız şey planlanmış hayal gücü denilen fenomendir. Planlanmış hayal gücü, yeni fikirler geliştirmek için hayal gücünü kullandığımız zaman bu fikirlerin mevcut kavramlar, kategoriler ve stereotiplere göre ağırlıklı olarak son derece tahmin edilebilir şekillerde planlanması anlamına gelmektedir.
*Üç ayrı ve farklı rol oynayarak perspektifini üç kere değiştirirdi: Hayalci, gerçekçi ve eleştirmen.
*Bağlılık, güven ve cesaret oluşturarak organizasyonlar kontrolü ele alırlar, çalışanlarını kontrol altında tutarak değil onları serbest bırakarak.
*Edison’un iş başvurusunda bulunan kişiyle yaşadığı ilginç bir anekdot vardır. İş başvurusu yapan kişileri öğle yemeğine davet eder ve onlara bir kâse çorba ısmarlardı. Eğer başvuru sahibi tadına bakmadan çorbaya baharat eklerse onu işe almazdı. Onun günlük hayatla ilgili yerleşik fikirleri olduğuna ve onu yaratıcı düşünmeye sevk etmek için çok fazla zaman gerektiğine inanırdı.
*Para kazanmak istemeniz ama bunu yapamayacak kadar tembel olmanız bir paradokstur.
*Gelecekte bir tarih belirleyin (mesela 2050) ve orada yaşadığınızı hayal edin. Hükümetle, özel yaşamlarla, teknolojiyle, şirketinizle ve rekabetinizle ilgili gelecekte var olabilecek manşetler yazın. 2050 yılında bir bireyin hayatından bir günü özetleyen kısa bir hikâye yazın.
*Yaratıcı düşünme analojiktir, fantastiktir ve çağrışımsaldır.
*Hayal gücünü kullanma becerisi bilgiyle donanma becerisinden çok daha önemlidir.
*Metaforik bir resim sağ beyninizi kullanmanızı sağlar ve probleminizi ele alırken başka türlü gözden kaçırabileceğiniz ayrıntıları görmenize olanak verir.
*İnsanlar duygusal olarak belli karakteristik özelliklere sahip bir kimsenin diğerlerini de sergileyebileceği (toplumsal aktivist olan birinin feminist de olabileceğine varana kadar) önyargılarını taşırlar.
*Aklımızı genellikle özel bir konu ya da fikir hakkındaki duygu ve önyargılarımızı desteklemek ve rasyonelleştirmek için kullanırız.
*Geştalt psikologlarının araştırmaları, herhangi bir konu üzerinde uzun erimli bir çalışmanın konudaki algıda kendiliğinden değişiklikler meydana getirdiği sonucuna varmıştır. Bir konuda uzun erimli bir çalışma yaparken zihin bu konudan sıkılır ve bütünü parçalara ayırarak ilginç kısımları aramaya, alternatif algılama biçimleri keşfetmeye yönelir.
*Organizma eski materyali çarpıcı biçimde yeni yöntemlerle yeniden kullanmazsa evrim nasıl yeni bir şeyler üretsin?
*Şekillere bir kez isimler verip anlamlar yüklediniz mi onlara bir daha bakıp ne olduklarını bilmeden önce sahip olduğunuz perspektifle yaklaşmanız neredeyse imkansızdır. İsimler ve anlamlar sizi belli bir düşünsel çizgiye sabitler.
*Tehlike, bir fikrin aşırı derecede farkında olmaktan çok baskın bir fikir tarafından gizlenen fikirleri önemsememekten kaynaklanır.
*Örümceği masanın ortasına yerleştirdi ve “Zıpla!” dedi. Örümcek zıpladı. Çocuk gösteriyi tekrarladı. Sonra örümceğin bacaklarını kesti ve onu yeniden masanın ortasına koydu. Tekrar “Zıpla!” dedi. Fakat bu sefer örümcek kıpırdamadı. “Bakın!” dedi, “Bir örümceğin bacaklarını keserseniz duvar gibi sağır olur.”
*Bilim adamları insanlara çelişkili ve birbirleriyle bağdaşmayan bilgileri sunduklarında konuya dair farkındalığın arttığını keşfettiler.
*Şans bazen çarpıcıdır bazense belirsiz bir ipucu olarak kapınızı çalar. Ne kadar fazla bilgi ve veriye sahipseniz büyük buluşları yaratan fikirlerin kapısını aralayacak şanslı durumları keşfetme ve kullanma şansınız o kadar artacaktır.
*Yunancada “diyalog” kelimesi “etraflıca konuşmak” anlamına gelir. Yunanlılar diyalog kurmanın anahtarının diğer kişinin kafasındakileri değiştirmeye çalışmaksızın fikir alışverişi yapmak olduğuna inanıyorlardı.
*Geleneksel beyin fırtınası yönteminin birçok problemi vardır. Oturumlar gruba benzeme baskısı ve müdürlerle patronların dayattığı konu başlıkları nedeniyle kesintiye uğrayabilir. Diğer oturumlar ise kişilerin fikirleri öne sürüldükleri şekilde yargılamak ve değerlendirmekten kaçınmayı güç bulmaları nedeniyle başarısızlığa uğrar. Kişisel farklılıklar da gündeme gelir: Doğal olarak bazı kişiler sessiz kalma eğilimi gösterirken bazıları da konuşmaya istekli olacaklardır.
*Kişi daha az kıdemli olduğu için fikirlerini kısıtlıyorsa da “sessiz kalma” güvencesi ortadan kaldırılmalıdır.
*Katılımcılar “kimin ne dediği”yle ya da “aptalca bir şey söylememek”le meşgul olurlarsa yaratıcılık gelişemez.
*Picasso bir zamanlar bir çocuğun nasıl resim yaptığını öğrendiği zaman gerçek bir sanatçı olduğunu söylemişti.
*Beyin fırtınası toplantısı için gündemi duyururken her katılımcıdan toplantıya giriş bileti olarak üç yeni fikirle gelmelerini isteyin.
*Picasso Guernica’yı yaparken sürekli olarak teknik değiştirdiği için resim özgün bir başyapıta dönüşmüştür.
*Sigmund Freud, düşüncenizi ve nedenlerinizi “doğru” cevapları bulmaya çalışmaktan çok daha iyi sorular sorarak açıklığa kavuşturacağına inandı.
*Bize problemlere ve durumlara vereceğimiz tepkiyi önceden belirleyen sabit fikirlerimizle (eski düşünürlerin ne düşündüğüne dayanan) problemleri ve yeni fenomenleri nasıl ele alacağımız öğretildi. Kısacası bize “nasıl” düşüneceğimizi öğretmek yerine “ne” düşüneceğimizi öğrettiler.
*Sonuç olarak alternatifleri araştırmak yerine bilgiyi işlemek için tekrar tekrar aynı yöntemlere yöneliyoruz. Neyin işe yaradığını ya da ne yapılabileceğini bildiğimizi düşündüğümüzde alternatif fikirler üzerine düşünmek bizim için zorlaşıyor. Dar fikirler üretmeye yöneliyoruz ve yanlış oldukları kanıtlanana kadar onlara saplanıp kalıyoruz.
*Tesadüfi, şans eseri ya da alakasız faktörlerle birleştirerek fikirlerinizde değişiklikler meydana getirin.
Bu incelememin ardından bir başka kitap incelemem olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne yelken açabilir, ya da Doğu Yücel’in öykü derlemesi olan Düşler, Kabuslar ve gelecek Masalları’na dair fikirlerimi okuyabilirsiniz.