Aykut Kocaman’ın, kendisini Fenerbahçe Futbol Takımı’nın kamp yaptığı oteldeki odasına çağırdığı haberini aldığında, Ahmethan kısa bir şaşkınlık geçirmişti. Emenike’nin satılması, Fernandao’nun uzun bir süre daha takıma katılamayacak oluşu ve ne zaman su kaynatacağı belli olmayan van Persie’nin Sturm Graz maçı öncesi yine hararet yapması sonucu bir şans yakaladığını biliyordu. Yine de Aykut Hoca’nın taktiksel bir manevra yapıp daha tecrübeli oyuncuları tercih edeceğini düşünüyor, kendisinin ilk 11’de yer alacağına ihtimal vermiyordu. En fazla ihtiyaç durumunda ikinci yarının son yarım saatinde oyuna girebileceğini umuyordu. Peki bu durumda Aykut Hoca onu neden odasına çağırmıştı ki? İşte onu bilmiyordu.
Kafasında buna benzer düşünceler ile Aykut Hoca’nın kapısını çaldı. Kapıyı, Fenerbahçe’nin 2017-2018 sezonu kreasyonunda yer alan bir eşofman takımı giymiş Aykut Kocaman açtı ve Ahmethan’ı içeri davet etti. Hocanın odası, Ahmethan’ın van Persie ile paylaştığı odadan hayli genişçeydi. Bir çalışma bölümü vardı. Balkonuna açılan camekanlı kapıyı kapatmayacak şekilde yerleştirilmiş ahşap masanın üzerinde yan yana konulmuş üç adet laptop göze çarpıyordu. Bir laptop duvara yansıtılmış projektörden maç yayını yapıyordu. Ahmethan bunun Sturm Graz’ın son maçı olduğunu hemen anladı. Diğer laptopların birinin ekranında antrenman raporu, sonuncuda da Aykut Hoca’nın epostaları açıktı, ama Ahmethan hocasının yanlış anlamasından çekindiği için gözlerini ekranlardan kaçırdı.
“Otursana Ahmet,” dedi Aykut Hoca boş koltuğu göstererek.
“Teşekkürler hocam,” dedi Ahmethan ve oturma grubundaki tekli koltuğa doğru ilerledi.
“Taze sıkılmış portakal suyu ister misin?” diye sordu Aykut Hoca. “Ekşi biraz ama fena sayılmaz.”
“Zahmet etmeyin hocam,” diye çekingen ve saygılı bir cevap verdi Ahmethan.
“Kendime de alacağım zaten. Dur getiriyorum,” dedi ve odasının mutfak tezgahı barındıran bölümüne geçti Aykut Hoca.
Fırsattan istifade Ahmethan odaya şöyle bir göz gezdirdi. Aykut Hoca perdeleri açmış, yemyeşil orman manzarasının içeri girmesine, koltukta oturup, duvardaki tabloda yansımasına ve odayı oksijenle doldurmasına izin vermişti. Fonda minör tonlarda hafif bir müzik çalıyordu. Bilgisayarların birinden açılmış olmalıydı. Ahmethan, Aykut Hoca’ya şimdiye kadar hiç bu kadar yakın olmadığını hissetti.
Aykut Kocaman elinde ince uzun ve ağzına kadar portakal suyu dolu iki bardakla Ahmethan’ın yanındaki çift kişilik koltuğa oturdu ve bardaklardan birini Ahmethan’a uzattı.
“Teşekkürler hocam,” dedi Ahmethan ve portakal suyundan bir yudum aldı.
“Afiyet olsun,” dedi Aykut Hoca ve o da bardağındaki C vitamini deposundan içti.
“Ahmet, seni neden odama çağırdığımı merak ediyorsundur. Fazla uzatmadan konuya gireceğim. Antrenmanlarda seni sürekli yedek takımda oynatmamın sebebi seni yedekte tutmak istemem değildi. Seni üçüncü gözlerden saklamaktı. Sturm Graz maçına ilk 11 çıkman gerektiğini düşünüyordum. Ama bu kararımı olabildiğince son ana kadar da basından ve senden saklayacaktım. Van Persie sakatlanmasa bile sen ilk 11’de çıkacaktın ve benim bu maç için sürprizim olacaktın. Maalesef van Persie’nin sakatlığı nüksetti. Maça yetişemeyecek. Bu durumda tüm basın senin bir alternatif olduğunu ve maça çıkabileceğini düşünmeye başladı. Belki sen buna ihtimal vermiyordun ama ben kararımı çoktan verdim. Sturm Graz maçında ilk 11’de çıkacaksın ve Fenerbahçe Futbol Takımı’nın gol umudu sen olacaksın!”
Ahmethan, hocasının dudaklarından dökülen kelimeleri çağlar önce insanların duvara çivilediği gibi not ediyordu. Aykut Hoca’nın kendisi hakkında böyle düşünüyor oluşundan mest olmuştu. Hocasına olan saygısı şu kısacık sürede ölçülemez şekilde artmıştı.
“Hocam bana ne görev verirseniz verin elimden geleni yapmaya hazırım. Yüzünüzü kara çıkartmayacağım. Allah’ın izniyle bu maçta sizin bana verdiğiniz şansı en iyi şekilde kullanacağım,” diye kendinden emin bir şekilde konuştu Ahmethan.
“Bundan hiç şüphem yok Ahmet. Sana sonuna kadar güveniyorum,” dedi Aykut Hoca ve ayağa kalktı. “Seni daha fazla tutmayayım, dinlenmen gerek.”
“Ahmethan, bitirmemenin saygısızlık olacağı fikriyle, bardağında kalan portakal suyunu tek seferde içti ve ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldi.
“Son bir şey daha Ahmet. Ben de Fenerbahçe’de forvet oynadım, biliyorsun. Hocan olarak değil ama eski bir Fenerbahe forveti olarak bir tavsiyede bulunacağım.” dedi Aykut Hoca Ahmethan’ı yolcu ederken.
“Gol pozisyon geldiği anda, ne olursa olsun aklından ilk geçen hareketi yap, kararından asla dönme ve golü attığını, Kadıköy’de gol sevincini taraftarla paylaşmak üzere tribüne doğru koştuğunu hayal et. Eğer bunu yapabilirsen, artık Fenerbahçe’nin forveti olmuşsun demektir.”
Ahmethan boğazının düğümlendiğini hissetti. Bir Fenerbahçe efsanesi olan Aykut Kocaman, Ahmethan’ı, Fenerbahçe’nin geleceği olarak gördüğü mesajını vermişti.
Yutkundu, derin bir nefes aldı ve “Çok teşekkür ederim hocam,” dedi. “Bu konuşmayı hayatım boyunca unutmayacağım.”
Odadan çıktı ve temiz hava almak üzere kendini otelin bahçesine attı.
Derin bir nefes aldı.
Yavaşça verdi.
Gözlerini yumdu.
Bu sefer kollarını da yana açarak daha derin bir nefes aldı. Nefes verirken gözlerini yavaşça açtı ve yemyeşil ormanın masmavi gökyüzü ile birleştiği ufka doğru baktı.
Artık maça hazırdı.