Bakayım… evet son blog yazımı 15 Aralık 2022’de yazmışım. O tarihten sonra blog yazısı yok, sosyal medya paylaşımı yok, yok oğlu yok. Fakat son birkaç gündür sosyal medya paylaşımlarına tekrar başladığımı görmüş olabilirsiniz. Sırada blog yazıları var. E madem sosyal medya ve paylaşım ambargosunu kaldırdım, içimdekileri dökmenin zamanı gelmiş demektir.
Aylardır büyük bir karamsarlık bulutunda türbülansa girmiş durumdayım. Hiçbir şey yapasım gelmiyor. Yazı yazmak istemiyorum. Ama yazacak bir şey bulamadığımdan değil. Yazmak, size anlatmayı planladığım çok konu var aslında. Blog yazısı ayrı, incelemeleri ayrı, öyküleri ayrı, hayalini kurduğum ve yarısına geldiğim romanım ayrı… Hepsini elimin tersiyle şöyle bir attım masadan aşağı. Hiçbir şey tat vermez oldu. Resmen soyutladım kendimi tüm bu çabalardan. Kapattım dükkânı, otopilota aldım. Tüm bunların altında yatan “aha işte bu yüzden!” diyebileceğim bir sebep yok aslına bakarsanız. Hepimizin içinden geçtiği ve hatta onunla yaşamayı öğrendiği temel varoluşsal sorunlar.
Artık bu ruh halinden çıkıp kendime gelmenin zamanını geldi. Dediğim gibi, sosyal medya paylaşımlarına başladım. Blog yazısı da yazabilirim sanırım… Bir deneyelim bakalım…
Katar’da Olan Biten
Katar tarihinin en heyecan dolu dönemini geride bıraktı. Şahane bir organizasyonla nefis bir dünya kupası organize etti. Bizim gibi burada yerleşikler kadar, dünya kupası izlemek için Katar’a gelenler de memnun kaldılar. Bu kadar başarılı bir organizasyon kimse beklemiyordu. Maçlar sorunsuz oynandı. Ne yağmur yağdı, ne kum fırtınası oldu (Büyük şans).
Tarihin en iyi final maçı diye tanımlanan bir kapanışın ardından Katar’ın dünya kupası rüzgârını devam ettireceğini umuyorduk. Gelgelelim öyle olmadı. Akıl almaz bir duraklama döneminden geçiyor ülke. 2023 için planlanan yatırımlar birer birer 2024’e ötelenmeye başladı. Ciddi işten çıkarmalar, küçülmeler, yeniden yapılanmalar havada uçuşuyor. Hal böyle olunca insanın keyfi biraz kaçıyor.
Geçen gün Doha Büyükelçiliği’nin düzenlediği iftar programına katıldım. 400-500 kişilik kalabalık bir organizasyondu. Tanıdık simalarla görüştük, konuştuk. Fakat herkesin aklında aynı soru vardı: Bu işler nasıl toparlayacak? Kimisi 2023’ün ikinci yarısı itibariyle bir toparlama beklediğini söyledi. Bazılarıysa 2024’ten önce işlerin açılmayacağını söyledi. Bu düşünceler farklı iş kollarında çalışan değişik isimlerden gelen geri bildirimlerdi.
Suudi Arabistan’ın yaptığı atılım ve tüm kaynakları kendine çekmesi de iftardaki en önemli gündem maddelerinden birisiydi. Bir diğer ilginç gelişme de Eski Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in iftara teşrif etmesiydi. Herkes onunla fotoğraf çektirebilmek için sıraya girdi. Malumatını anlatmak için birkaç dakikasını almaya çabaladı. Üst düzey görüşmeler yaptığı da dikkatlerden kaçmadı tabi ki.
Katar’ın on yıldan fazla zamandır bu kadar daralmış bir ekonomi ile yola devam ettiğini hatırlamıyorum. Buna ambargo dönemini de dahil edebiliriz. Dünya Kupası harcamalarını gözden geçirmek için bir soluklanma dönemi olarak da düşünebiliriz belki de bu süreci. Nedeni her neyse, ben bu sürecin uzamasının birçok sektörü derinden yaralayacağını düşünüyorum. Özellikle inşaat sektöründeki bir daralma diğer tüm iş kollarını etkileyecektir. Otelcilik ve yeme-içme sektörleri ciddi bir boşluğa düşebilir. Bakalım hükümet nasıl bir politika izleyecek bundan sonra.
Türkiye’de Olan Biten
Yani Türkiye’nin durumu malum. İçerisinde yaşıyoruz hepimiz. Akıl sağlığını korumak en öncelikli konu şu dönemde. 14 Mayıs seçimleri birçok açıdan belirleyici olacak. Konuştuğum ve görüştüğüm çok sayıda insan oradan çıkacak bir değişim rüzgarının umut dolu bir geleceğe dönüşmesini arzuluyor. Ben de artık ülkenin bir değişime ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. Başka seçeneklerin de var olduğunu bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. Omuzlarımızda taşıdığımız gelecek kaygısının bir nebze de olsa umut dolu planlarla dönüşmesinin yolunun bu olduğunu düşünüyorum.
Elbette Kahramanmaraş merkezli depremleri unutmak mümkün değil. Onun yarattığı travmayı çoğumuz daha atlatamadık. Çok da haklı bir durum bu. Resmi olarak onbinlerce, gayrı resmi belki de yüzbinlerce insanımızı kaybettik. Sadece binaları değil, hepimize yerle bir etti bu depremler. Çok şükür bizim ailemizden bir kayıp yaşanmadı ama yakın çevremizden çok sayıda üzücü haber aldık bu süreçte. Kayıplarımıza baş sağlığı dilemekten öte bir şey diyemiyor insan.
Bir inşaat mühendisi olarak depremin acılarının kalitesiz inşa edilmiş ya da doğru düzgün kontrol edilmemiş yapılar nedeniyle artmış olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki hocalarımdan aldığım geri bildirim bölgedeki yapı stoğunun kalitesinin tahmin edilenden çok daha kötü olduğu yönündeydi. Depremden etkilenen illerdeki durumu değerlendirerek diğer iller için de endişe verici bir tablo öngördüklerini söylediler. Umarım seçimlerde yaşanacak bir değişim deprem gerçeğini daha iyi idrak eden isimlerin göreve geldiği bir hükümet ile yola devam etmemize imkân verir. Şu anki yönetim biçimi ile bu yolda ilerleme kaydedebileceğimize dair benim hiç ümidim yok.
Pes Etmek Yok
Hayat üzerimize ne kadar sorun atarsa atsın biz onlarla mücadele etmeyi sürdürmeliyiz. Pes etmek bir seçenek değil, mücadeleyi bırakmanın bir sonucudur. Aradan geçen ayların ardından böyle bir toparlama yazısı ile beni tekrar aranıza kabul eder misiniz? Bu yazının ardından birkaç oyun, film ve dizi incelemesi ile tekrar karşınıza çıkmayı umut ediyorum.
Bir diğer yapmak istediğim şey de haftalık değerlendirme yazıları yazmak. Köşe yazısı kafası gibi düşünebiliriz. Böyle disiplin gerektiren bir işe girişecek enerjim var mı bilmiyorum. Ama deneyeceğim. Bunu da o dizinin ilk yazısı kabul etsek olur mu? Araya da incelemeler ve diğer yazılar ile devam ederiz. Hadi bakalım.