Fransa’nın başkentinde cıvıl cıvıl bir yaz günü sabahıydı. Bulutsuz gökyüzünü yükselmekte olan güneş ısıtmaktaydı. Çiçeği burnunda Parisli Lionel Messi, Paris’in kafeleriyle ünlü şirin semti Saint-Germain’de yer alan ünlü kahveci Café de Flore’e oturmuş, kahvesini yudumlamaktaydı. İlk yudumun ardından keyifle gülümseyip Paris’teki kahvelerin Barcelona’dan iyi olduğunu hatırlattı kendine. Sancılı bir sürecin ardından yirmi bir yıllık yuvası Barcelona’ya göz yaşlarıyla veda etmiş ve soluğu son yılların en iddialı kadrosunu kuran Paris Saint-Germain’de almıştı. Fransa’da onu tutkulu taraftarlar, heyecanlı takım arkadaşları ve her birinin gözlerinin parladığı kulüp çalışanları karşılamıştı.
Paris’e gelişi, ilerleyen yaşına ve istenmeden yaşanan bir ayrılık sürecinin sonunda gerçekleşmiş olmasına rağmen, insanlara kanıtlaması gereken bazı şeyler olduğuna inanıyordu. Ronaldo’nun yaptığı gibi farklı takımlarda başarı kovalamak yerine Barcelona’da kalması çok eleştirilmişti. İşte artık Paris’teydi. Bu eleştirilere son vermek için Paris’te iyi bir performans göstermesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Neyse ki şanslıydı. Fransa’da ona bu yolda yardımcı olacak büyük yetenekler vardı. Özellikle hücum hattını paylaşacağı iki arkadaşı ön plana çıkıyordu: Neymar ve Mbappe.
Brezilyalı Neymar ile Barcelona günlerinde bir süre yan yana oynamış ve tabiri caizse rakip defansları bir sağa bir sola yatırmıştı bu iki süper yıldız. Şimdi bu ikilinin yanında genç yaşına rağmen dünyanın en iyi futbolcuları arasında gösterilen Mbappe vardı. Müthiş patlayıcı gücüyle tüm defansı arkasından koşturan Mbappe ile Paris’in hücum hattı rakip savunmaların en kötü kabusunun hayat bulmuş haliydi adeta. Fifa’da, FM’de aynı takımda buluşturmanın imkansıza yakın olduğu bu üçlü, Avrupa futbolunun yeni dinamosunda kıta futboluna damga vurmaya hazırlanıyordu.
Messi kahvesinden bir yudum daha aldı. O sırada kaldırımın karşı tarafından kendisine doğru yaklaşmakta olan Mbappe’yi gördü. Neymar’ın buluşma için önerdiği mekâna en son Brezilyalının gelişi makara yapmaya açık bir durum olacaktı. Messi ayağa kalkıp masasına doğru yaklaşan Mbappe’ye sarıldı.
”Bonjour” dedi Messi Fransız futbolcuya kendi lisanında. Mbappe gülümseyerek karşılık verdi. ”Ben senin yerinde olsam Fransızca öğrenmezdim. Kendin için en iyisi bu olur.”
Messi kahkaha attı. ”Haklı olabilirsin.”
”Gelmedi mi bizimki?” diye sordu Mbappa, bir sandalye çekerken.
”Onu biliyorsun. Randevu ayarlayıp geç kalmayı çok sever.”
”Bilmez miyim,” dedi Fransız. ”Bıraksan maçlara da geç gelecek kerata.”
Messi hayır der gibi başını salladı. ”Bundan sonra işleri biraz değişecektir diye umuyorum.”
Mbappe merakla Messi’ye baktı. ”Daha ilk günden kaptancılık mı oynayacaksın?”
”Öyle bir niyetim yok ama Şampiyonlar Ligi’ni istiyorsak bazı davranışlarımızı değiştirmemiz gerekecek.”
Mbappe Messi’nin hırsından etkilenmişti. Demek ki Messi Paris’i bir emeklilik dönemi olarak görmüyordu. Arzulu ve istekliydi. Fransız memnun olmuştu. ”Sence bu sene bizi durdurabilecek bir takım var mı?”
Messi iddialı ama temkinliydi. ”Her takım bir tehdit olabilir. Ama biz üçümüz en iyi oyunumuzu oynarsak değil Dünya’da, galakside bizden iyisinin çıkacağını sanmıyorum.”
”Siz ikiniz fısır fısır ne konuşuyorsunuz?”
Arjantinli yıldız ve Mbappe kafalarını sorunun geldiği yöne çevirdiklerinde Neymar’ın arkadaki bir masaya oturmuş ikiliyi izlediğini şaşkınlıkla fark ettiler.
”Sen ne kadar zamandır oradasın?” diye sordu Mbappe.
Neymar gözlerini göğe dikti. ”Hımm, bir düşüneyim. Ah evet, benim tembelliğimi ve sürekli gecikmemi eleştirdiğinizi duyacak kadardır buradayım.”
”İyi bari, asıl seni gömdüğümüz kısmı kaçırmışsın,” diyen Messi arkasından keyifli bir kahkaha patlattı.
Seri bir hareketle yerinden fırlayan Neymar, ikilinin yanına geldi. ”Söylesenize, siz de benim kadar heyecanlı mısınız?”
”Heyecan var evet. Başarılı olacağımıza inanıyorum,” dedi Messi.
”Boşversene,” dedi Mbappe. ”Neymar’ın tek derdi hangimizin daha çok gol atacağı. Şampiyonluk falan değil.”
Neymar Mbappe’nin sözlerine bozulmuştu. ”Hadi ama. Şampiyon olmayı ne kadar çok istediğimi biliyorsun. Ama sizleri geçip gol kralı olmak da kulağa hoş geliyor.”
Messi’nin aklına bir fikir geldi. ”O zaman hadi en çok golü kimin atacağına iddiaya girelim.”
Neymar’ın gözleri parladı. ”Ben varım.”
Mbappe geri duramazdı. ”Bunu siz istediniz!”
Üçlünün keyfi günün erkan saati olmasına rağmen epey yerine gelmişti. Fakat tam o sırada masaya bir taktik tahtası atıldığında neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Tahtanın geldiği yöne döndüklerinde üçü de şaşkınlıkla bakakalmıştı.
Taktik tahtasını masaya atan kişi Paris Saint-Germain teknik direktörü Mauricio Pochettino’dan başkası değildi. ”Siz üçünüz burada ne yaptığınızı sanıyorsunuz?”
Kahve bardağını havaya kaldıran Messi, ”Kahve içiyoruz,” dedi.
”Bensiz mi?” diye sordu Pochettino.
Neymar iki kolunu yana açarak, ”Unutmuşuz,” dedi kıkırdayarak.
Masaya attığı taktik tahtasını eline alan Pochettino sandalye çekip gruba katıldı. ”Dün gece hiç uyumadım. Aklıma muazzam bir hücum taktiği geldi. Anlatmamı ister misiniz?”
Üç yıldızın da gözleri parlamıştı. Paris’in şampiyonluk yürüyüşü üç süper yıldızının omuzlarında işte o gün başlamıştı.
Spor öykülerine merakınız varsa Fenerbahçe’nin Euroleague şampiyonluğuna giden yolculuğu boyunca kaleme aldığım öykü serime göz atabilir ya da İrfan Ağabey ile tanışıp, geçmişte kalmış anılarımızın gün yüzüne çıkması durumunda yaşayacağımız duygu karmaşasına değindiğim öykümü okuyabilirsiniz.