Afganistan’da yaşananlar herkesin yüreğini burkuyor.

Bugün bayağı keyifsizim. Afganistan’daki gelişmeleri takip ediyorsunuzdur. Afganistan’daki Türklerin Türk Hava Yolları uçağıyla tahliye edilişlerini endişeyle takip ettim bugün. Bu durum bana 2011 yılında Libya’da yaşadıklarımı hatırlattı. Şimdi gülerek anlatıyorum ama gerçekten son derece keyifsiz bir deneyimdi.

Bir tanıdık Kabil’deki o tahliye uçağının içindeydi ve an be an bizi bilgilendirdi. Ben belki de o arkadaştan çok gerildim diyebilirim. Sebebi de benim olayın varabileceği yerleri tecrübe etmiş olmam. Neyse ki onlar ciddi bir problem yaşamadan ülkeden ayrılmayı başardılar, Türkiye’ye vardılar ve ben de derin bir oh çektim.

Koca bir ülkenin, suçsuz halkın, ülke yönetiminin el değiştirmesini ve yerine son derece acımasız İslami bir rejimin gelişini davul zurna ile karşılamayacağını tahmin edebiliyorduk. Öfkeyi, endişeyi ve üzüntüyü tarif etmek imkânsız. Terk edildiklerini de hissediyorlardır muhtemelen. İnsanların çaresizlikten kalkan uçakların tekerleklerine tutunduklarını ve düşerek öldüklerini gördü bu gözler. Bu nasıl bir çaresizlik ve cehalettir?

Batı’nın iki yüzlülüğüne değinmek lazım elbette. Öncesinde son derece modern ve Atatürk’ün devrimlerinin izinden giden bir Afganistan’dan, gittikçe kötüye giden ve bugün Taliban yönetimine teslim edilen bir ülkeye uyandık. Kadınların ve çocukların geleceği nasıl olacak hiç bilemiyorum. Afganistan bizi ilgilendirmiyor da diyemiyoruz. Türkiye sınırlarının kayıtsız göçmen akınına uğradığı bir dönemde, etrafımızda olan bitenlere kayıtsız kalmamız mümkün değil. Dış mesele oldu iç mesele. Parklarda bahçelerde kadınlara sarkıntılık yapan mülteci haberleri geliyor İstanbul’dan. Türkiye daha ne kadar mülteciye ev sahipliği yapacak? Bu akım nasıl kontrol altına alınacak? Ülkenin ekonomik ve toplumsal yapısı test ediliyor resmen. Ekonominin halini zaten biliyoruz. Eğitim ve hukuk da bir türlü düzeltemediğimiz ve gittikçe kötüye giden konular.

Tüm bunlar ışığında bir kez daha görüyorum ki Mustafa Kemal Atatürk tarihte görülmemiş bir devrim yapmış. Bir ülke ancak bu kadar büyük bir atılımla ayakta tutulabilirmiş. Atatürk devrimleri olmasa bugün nasıl bir konumda olurduk sizce? Çevremizdeki ülkelere bir bakmamız yeterli. Atatürk’e olan borcumuzu asla ödeyemeyiz. Bugün, aksıyor da olsa, bir demokrasiden bahsediyorsak hepsi Atatürk’ün ileri görüşlülüğü sayesinde. Bugün sorun yaşayan komşularımızın hemen hepsi bu devrimleri görememiş, görüp uygulasa da devamını getirememiş uluslar. Bizim ne yapıp edip bu kazanımlarımızı korumamız gerekiyor. Yoksa gidişatımız kötü örneklere benzer olabilir. Elimizdekinin kıymetini bilip onu daha sıkı sarılmalı ve sorunlarımızı çöze çöze ilerlemeliyiz. Ben başka bir çıkış yolu göremiyorum.

Çok keyifsizim gerçekten. Ama geleceğe dair ümidim var. Atatürk’ün işaret ettiği yol bizim için tek çıkış yolu. Onu takip ettiğimiz sürece hiçbir şeyden korkmamıza gerek yok. Yeter ki o yoldan sapmayalım. Yoksa çoktan saptık mı, ne dersiniz?


Bir Cevap Yazın