Covid-19 hayatımıza girdikten kısa bir süre sonra hijyen ve sosyal mesafe kelimeleri günlük konuşmalarımızda önemli bir yer tutmaya başladı. Bu ikilinin yanına karantina, maske, eldiven gibi kelimeleri de ekleyip kuşe kâğıda basılmış janjanlı bir Covid-19 sözlüğü yazabiliriz pekâlâ. Nitekim bu kelimelerin anlamı Covid-19 sonrası bir hayli değişti. Örneğin, Covid-19 öncesi maske denilince benim aklıma The Dark Knight filminin unutulmaz banka soygunlu açılış sahnesinde Joker’in ve ekibinin taktığı maskeler geliyordu. Şimdi maske denilince “N95 mi, ameliyat mı, kumaş mı? Hangi tip maskeden bahsediyorsun? Net ol azıcık, net!” diye asabiyetle sorasım geliyor.
Hijyen ve Sosyal Mesafe Uygulamaları
Covid-19’un getirdiği zorunlu hijyen kurallarına çoğumuz -biraz homurdansak da- uyum sağlamakta zorlanmadık. Ellerimizi daha sık yıkamaya başladık, dokunduğumuz yerlere dikkat eder olduk, ıslak mendil ve temizlik jelleri ile seviyeli ama içten bir münasebetimiz oluştu, elimizi ağzımıza burnumuza daha az götürdük. Kredi kartlarını, telefonları ve hatta temizlik ürünlerinin kendisini bile defalarca dezenfekte eder hale geldik. Hijyen konusunda biraz sıyırdığımız doğru yani. Fakat başka çaremiz yoktu. Virüsün nasıl yayıldığı, hangi yollarla bizi enfekte ettiği net değildi (Bugün bile %100 bir netlikle konuşamıyoruz bu konuda).
Sosyal mesafe hususunda da fena bir performans göstermedik açıkçası. İnsanlar daha az temas eder, daha az yüz yüze görüşür oldular. Çoğumuzun ev ve iş düzenleri baştan aşağı değişti. Kimisi bu durumdan gayet memnunken kimisi bayağı dertli. Bir Türk mahalle klasiği olan altın günleri yerini apartman koridorlarında çekilen sandalyelere ve uzaktan uzaktan yapılan muhabbetlere bıraktı. Gerekli görülen anlarda devreye giren sokağa çıkma yasağı ve karantina uygulamaları şartları iyice zorlaştırdı. Bazı insanlar bunaldılar.
Aslında virüs fazla oturmayıp bir merhaba deyip, çay içip gidecek olsaydı kimse bu uygulamalardan dolayı su kaynatmazdı. Fakat ortada ne zaman sona ereceği bilinmeyen bir bela var. Bu durum insanlarda bilinmezlik yaratıyor. Sonucunda da her uzun süreli disiplin uygulamalarında görüldüğü gibi, kaytarmalar, bunalmalar ve kaçışlar başlıyor. Bu durum için kullanılan tabir, başlıkta da yazdığım; Hijyen Yorgunluğu. Sosyal Mesafe Yorgunluğu sözünü de ben ekledim. Onun da işin içinde olduğundan şüpheleniyorum.
Hijyen Yorgunluğu: Bir Bu Eksikti
Financial Times, 28 Mart 2020 tarihli makalesinde Japonya’da görülen hijyen yorgunluğunun yeni dalga vakalara sebep olabileceğinden bahsetmişti. Nitekim kısa bir süre sonra Japonya’da Olağanüstü Hal ilan edildi ve vaka sayısı yükselmeye başladı. Bağlantılı mı bilmiyorum ama kulağa ilişkiliymiş gibi geliyor.
Financial Times makalesinde, el sıkışmak yerine karşılıklı eğilerek selamlaşan, genel olarak kişisel hijyene dikkat eden, evlerine ayakkabıları ile girmeyen Japonların bu konuda dikkatli olduklarından ama ülkenin yaş ortalamasının yüksek, şehirlerin kalabalık, sigara içme oranının yüksek olduğundan bahsetmiş.
Uzun bir süre belirli kısıtlamalar altında yaşamak kolay değil gerçekten. “Yeteeeer!” diye bağırası geliyor insanın zaman zaman. Dışarı çıkıp parkta yürümek, sevdiğimiz restorana gidip sevdiğimiz yemeği sevdiğimiz içecekle tüketmek, özlemle andığımız en basit mutluluklarımız arasında. Alışveriş merkezinde elimizde plastik kahve bardağı ile havalı havalı yürümek bile büyük bir lüksmüş meğer. Fakat biz sokakları dağdan inen ayılara bırakmış durumdayız resmen. Alışveriş merkezlerine girmeseler bari…
Ufak Tefek Mutluluklar ve Yeni Uygulamalar
Bu durumun uzamasıyla (ki öyle görünüyor), insanlar ufaktan riskler almaya ve kısıtlamaları esnetmeye başlayacaklar. Ee devletler de aptal değil, görüyorlar ve biliyorlar bunu. Virüsün çaresinin yakın zamanda gelmeyecek oluşuyla birlikte ileriye dönük olarak hayatlarımızı bu yeni düzene alıştırmamız gerekiyor. Ara sıra bunalacağız, bıkacağız ama yeni düzene alışmaktan başka çaremiz yok.
Sinemaya gitmeyi özledim ben mesela. Ne zaman tekrar sinemaya gidecek cesareti kendimizde bulabileceğiz? Ya da tatile nasıl gideceğiz? Otellerde nasıl kalacağız? Yurt dışı seyahatleri nasıl olacak? Bir hafta tatil yaptıktan sonra yurda dönünce iki hafta karantinada mı kalacağız? Bu durumda en az üç hafta mı yıllık izin kullanmamız gerekecek? Nasıl olacak bu işler? Şirketler için de sıkıntılı süreçler. Bakalım ne gibi uygulamalar göreceğiz. Kimsenin elinin altında “Daha önce görülmemiş bir problem durumunda kırın” yazan kırmızı bir dolap yok maalesef. Tamamen doğaçlama ya da yandaki dükkânın yaptığını kendimize uydururak aldığımız kararlarla hareket ediyoruz.
Bu hijyen ve sosyal mesafe kuralları efektif ve kesin çözüm sunan bir aşı bulunup tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanıma sunulana kadar devam edeceğe benziyor. Eğer bu durumdan sizler de muzdarip olduğunuzu düşünüyorsanız, gelin beraber bir dernek kuralım. Bunu Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi bir girişim olarak düşünün lütfen. Ne varız, ne yokuz. (Rica ediyorum kimse bunu ciddiye almaya kalkışmasın ya da çamaşır suyu içmesin, durduk yere başımıza iş almayalım).
[…] stadyumları tanıyabilir ya da pandeminin bize yaşattığı ruhsal bunalımlara esprili bir dille değindiğim yazıyı […]