Size de oluyor mu bilmiyorum ama bazen bir oyuna hevesle başlıyorum fakat bir süre sonra araya bir şey giriyor ve yarıda bırakmak zorunda kalıyorum. Sonra aradan yıllar geçiyor ve bir kez daha deniyorum şansımı. Ancak talih bir kez daha yüzüme gülmüyor ve maalesef yollarımız bir kez daha ayrılıyor aynı oyunla. Gel zaman git zaman bu durum aklımın bir köşesinde, “O bitiremediğin oyun hâlâ seni bekliyor, biliyorsun değil mi?” diye yer ediyor. Beynimi kemirip duruyor sistematik bir şekilde.
Runaway: A Road Adventure bu başlayıp da bitiremediğim oyunlardan birisidir benim için. 2001 yılında İspanyol Pendulo Studios tarafından PC için geliştirilen oyun, klasik bir macera oyunu aslına bakarsanız. Bulmacaları çözmemiz ve ana karakterimiz Brian Basco’yu içine düştüğü güç durumdan çıkartmamız gerekiyor altı üstü.
Bilindik Macera Oyunu Mekanikleri
Macera oyunu denilince akla belli başlı klasikler gelir hemen. Sanitarium, Monkey Island ve Grim Fandango gibi… Runaway: A Road Adventure birçok açıdan LucasArts macera oyunlarını anımsatan bir yapım. Sanat tasarımında, esprilerinde, gerekse de oyun mekaniklerindeki esinlenmeleri hemen hissediyorsunuz.
Nedir peki bu esinlenilen mekanikler? Bulmacaları çözmek için point & click olarak tabir edilen; ekrandaki nesneler, karakterler ve çevresel elementlerle etkileşime girdiğimiz mekaniklerden bahsediyorum.
Runaway bu alışık olduğumuz macera oyunu mekaniklerini, eğlenceli ve sürükleyici bir hikâyede, şirin grafiklerle bize sunmaya çalışan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Peki Beni Runaway’a Çeken Şey Neydi?
Dürüst olmak gerekirse benim bunca yıldır Runaway’i bitirmek için verdiğim savaş oyunun çok iyi oluşundan kaynaklanmıyordu. Benim için bir hesaplaşma haline gelmişti bu oyun. Bir şekilde aradan çıkartmam gereken bir başarısızlık madalyası, bir baş ağrısıydı.
Fakat bu demek değil ki Runaway kötü bir oyun. Lakin çok iyi bir oyun da değil. Hatta oynarken çoğu noktada “keşke burayı böyle yapmasalarmış,” derken buluyorsunuz kendinizi. Vasatın biraz üzerinde, birkaç keyifli nokta barındıran bir oyun deneyimi vadediyor şeklinde özetleyebilirim Runaway’i.
Runaway’in klişe bir hikayesi, ilgi çekicilikten uzak tek boyutlu karakterleri, vasat bulmacaları, birkaç kısıtlayıcı mekaniği ve sıradan animasyonları olduğunu söyleyebilirim. Özellikle can sıkıcı mekanik kısıtlamalarını bir örnekle anlatmak istiyorum:
Daha önce de belirttiğim gibi oyunda birçok nesne ile etkileşime girmeniz gerekiyor. Fakat bu eylemi oyunun sizden istediği vakit yapmanız lazım. Başka bir zamanda tıkladığınızda, o nesne işe yaramaz gibi görünüyor. Bu nedenle oyunda ilerledikçe aynı nesne ve kişilerle tekrar tekrar etkileşim kurmanız ve farklı bir reaksiyon verip vermediklerini kontrol etmeniz gerekiyor. Bunun oyun boyunca sık sık yinelenmesi sizi oldukça rahatsız eden bir durum haline geliyor. Sürekli aynı şeyleri tekrarlıyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz.
Fakat bir şekilde o klişe hikâye sizi içine çekmeyi başarıyor Runaway’de. Tek boyutlu ve sıradan karakterlerin başına neler geleceğini merak ediyorsunuz her nasılsa… Adını koyamadığım bir sürükleyicilikten bahsediyorum anlayacağınız. Nitekim tüm sıkıntılarına rağmen Runaway’in bunu başarmış olması Pendulo Studios’un hanesine yazılan bir artıdır.
Şimdi oyunla ilgili gereksiz bir bilgi verme zamanı: Oyun boyunca yönettiğimiz karakterimiz Brian’ın hayatına girerek her şeyi karıştıran Gina’nın karakter tasarım sürecinde ünlü aktris Jennifer Connelly’den esinlenilmiş. Ben bu yazıyı yazarken bu bilgiden haberdar oldum. Önceden bilsem ne değişirdi emin değilim. Dediğim gibi, gereksiz bilgi işte.
Runaway İtirafları
“Peki Runaway’i bitirdiğinde büyük bir tatmin, bir rahatlama yaşadın mı?” diye sorarsanız, cevabım hayır olacaktır. Bununla beraber uzun yıllardır yapılacaklar listemde duran bir maddeyi aradan çıkartmış olmanın tatlı huzurunu yaşadığımı itiraf edebilirim.
Önceden oyun ne zaman aklıma gelse, onunla doğrudan ilişkilendirdiğim tema şarkısı kafamın içinde çalmaya başlıyordu. Bir nevi bana bitiremediğim oyunu hatırlatıyordu. İşte o şarkı:
Neyse ki oyunu bitirdim de kafamın içerisinde başka oyun müziklerine yer açabiliyorum.
Runaway’in Metacritic’teki eleştirmen notu 74, oyuncu notu ise 7.8 olarak dikkat çekiyor. Yani anlayacağınız ne bir şaheser ne de yerin dibine sokulacak bir yapım Runaway. Bir bakıp kendi değerlendirmenizi kendiniz yapabilirsiniz. Eğer sizde de bendeki gibi bir saplantı oluşursa lütfen haber verin. Yalnız olmadığımı bilmek istiyorum…
Runaway: A Road Adventure sonrası Pendulo, 2006 yılında Runaway 2: The Dream of the Turtle’ı ve 2009 yılında da Runaway: A Twist of Fate’i piyasaya sürdü. Pendulo’nun serinin üçüncü oyunun ardından seriye devam etmeyeceğini açıklamasının sonrasında, 2012 yılında Hidden Runaway isimli ilk oyunda yaşananları bulmaca oyunu şeklinde tekrar yaşadığımız bir oyun çıkarttı (İnsan azıcık sözünün arkasında durur). Pendulo’yu Runaway dışında Yesterday, The Next Big Thing ve Blacksad: Under the Skin isimli macera oyunlarından da hatırlayabilirsiniz.
Sonuç olarak eğer macera oyunlarına ilginiz varsa Runaway: A Road Adventure size yer yer keyifli anlar yaşatacaktır. Fakat eğer bu türe büyük bir sevdanız yoksa ve henüz türün efsaneleriyle tanışmadıysanız şansınızı o oyunlardan yana kullanmanızı öneriyorum.
Ufuk’un Notu: 7/10
Runaway’in ardından tür değiştirip rol yapma oyunu oynamak isterseniz Fallout incelememe bakabilir, aksiyon dolu bir macera için de Uncharted 4 ile ilgili düşüncelerimi okuyabilirsiniz. Keyifli oyunlar!
[…] yazının ardından, 2001 yapımı point & click macera oyunu Runaway’a dair fikirlerimi okuyabilir, ya da Yunan tanrılarına meydan okuduğumuz unutulmaz aksiyon macera oyunu God of War incelememe […]