Uzun soluklu Fenerbahçe Basketbol Takımı kurgu öykü serimi Euroleague final maçı öncesi, sırası ve sonrası yaşanan olayları anlattığım 5. ve son bölüm ile noktalıyorum. Beğenilerini paylaşan, ilgisini gösteren herkese teşekkürler.
Son Bölüm
O gün Sinan Erdem’deki manzaradan duygulanmamak mümkün değildi. Salonun dörtte üçü Fenerbahçe’yi desteklemek için yerini almış taraftarlardan oluşuyordu. Geriye kalanlar ise basın mensupları ve Olympiakos taraftarlarıydı. Yani Fenerbahçe kendi seyircisi önünde Euroleague finali oynuyor gibiydi.
Biletlerimizi ilk çıktığı gün almıştık. Formalarımızı giymiş, “Ekpeee Uuuudohhh, Ekpeee Uuuudohhh!” diye bağırmaya hazır bir şekilde Sinan Erdem’deki koltuklarımıza oturmuştuk. Ben inanılmaz heyecanlıydım. Tam anlamıyla yerimde duramıyordum. Bizim oyuncular ve koç Obradoviç salona girince büyük bir gürültü koptu. Herkes çılgınlar gibi tezahürat yapmaya başladı.
“Şaaaampiyonnn! Şaaaampiyon!” sesleri Sinan Erdem’i inletiyordu. Ağzım kulaklarımda o an orada olmaktan büyük mutluluk duyuyordum.
“Peki ama annem yok muydu yanında? O ne yapıyordu?”
Annen vardı. Allahım nasıl güzeldi annen o gün anlatamam sana. En az benim kadar heyecanlıydı. Saçlarını bir gün önceden maç için sarıya boyamıştı. İlk defa yapmıştı bunu ama çok yakışmıştı. Üzerinde Fenerbahçe forması vardı. O gün yanımda oturan sanki annen değildi de Fenerbahçe’nin şans meleğiydi.
“Yaaa! Eeee sonra ne oldu? Hadi hadi anlatsana baba!”
Tamam tamam anlatıyorum. Maç başladı. Fenerbahçe müthişti. Bobby Dixon topu soluna vurup o bilindik üçlüklerinden salladı bir tane. Ardından Kaliniç ikili oyunla Vesely’ye smaç bastırttı. Ekpe, Spanoulis’e iki tane blok yaptı, pota altını kararttı. Fenerbahçe öyle dominanttı ki Euroleague tarihinde böyle bir final maçı görülmemişti.
“O an orada olmak çok büyük bir keyifti. Tarih yazılıyordu ve ben buna kendi gözlerimle tanık oluyordum. Annenin mutluluktan gözleri parlıyordu. Öyle güzeldi ki…
Maç bitti ve kupa Fenerbahçeli basketbolcuların ellerinde yükseldi. Obradoviç omuzlardaydı. Herkes ağlıyordu. Oyuncular, yöneticiler, tribündeki taraftarlar… Ağlamamak mümkün değildi. Nasıl bir sevinç düşünsene? Annen de ağlamaya başladı. İşte tam o an elimi cebime attım ve saatlerdir cebimde olan, çıkarmak için doğru anı beklediğim küçük siyah kutuyu elime aldım. Annen sevinçten zıplayıp, İzmir Marşı’na, Yaşa Mustafa Kemal Paşa’lara eşlik ederken bir dizimin üzerine çöktüm, gözlerimden mutluluk gözyaşları dökülürken annene evlenme teklif ettim.
Mutluluktan zaten çıldırmış olan annen ilk başta olan biteni anlamadı. Sonra, şokun etkisiyle ellerini ağzına götürdü. Gözyaşları gürül gürül akan bir nehir gibi yanaklarından süzülüyordu. Bana sarıldı. Küçük kutudan çıkarttığım yüzüğü parmağına taktım. Tabi biz kendi küçük mutluluğumuza kapılmış salonda olan bitenden kopmuştuk. Meğer benim evlilik teklifimi herkes fark etmiş. Salonun ortasındaki dev ekrana bizim görüntümüzü koymuşlar. Biz bir utandık, bir utandık sorma. Ama nasıl mutluyuz bir taraftan da. Fenerbahçe Euroleague şampiyonu olmuş. Ben âşık olduğum kıza evlenme teklif etmişim. Çifte mutluluk yani.
Etrafımızdaki insanlar bizi tebrik etmeye başladılar. Biz yerin dibindeyiz tabi. Annen kızıyor bana “Burada mı yapılır bu?” diye.
“Tipik annem işte ya!”
Aynen öyle. Kupa töreni bitti biz salondan çıkarken bir görevli geldi yanımıza. Önemli bir durum olduğunu, acil olarak onu izlememiz gerektiğini söyledi. Panikledik ama takip ettik görevliyi.
Bizi birkaç merdivenden indirdi ve uzun bir koridordan geçirtti. Ardından genişçe bir odaya soktu. Buradan bekleyin dedi.
“Hadi ya! Ne kadar heyecanlı! Eeee!”
Biz orada beklerken yan odaların birinde bir basın toplantısı yapılıyordu. Obradoviç’in sesini duymuştum. Bu büyük zafer akşamının ardından Euroleague ile NBA’in dünya basketbolunun geleceği için ne gibi ortak projeler yapacağını, kendisinin ve Michael Jordan’ın buna öncülük edeceğini, basketbol okulları kurulacağını, NBA takımlarının Avrupa’da, Euroleague takımlarının da Amerika’da maçlar yapacağını, globalleşen dünyada iki büyük basketbol organizasyonunun birleşmesinin önünün açılacağını anlattı. Çok büyük bir olaydı. Michael Jordan da bizzat oradaydı inanabiliyor musun? Fenerbahçe’nin maçını izlemeye gelmiş ve bu açıklama sırasında Obradoviç’in yanında yer almıştı. Çok büyük bir adamdı Obradoviç, çok. Bugün Türk basketbolu dünyada bir ekol olduysa bunda Obradoviç’in payı yadsınamaz.
“Size ne oldu sonra? Niye o odaya sokmuşlar sizi?”
Ah evet! Basın toplantısı bitince, Obradoviç ve Michael Jordan bizim olduğumuz odaya girdi. Ekranda bizi görmüşler, birebir kutlamak istemişler. Annen sevinçten ve heyecandan bayılmak üzereydi ben koluna girmiş tutmuştum. Ben de acayip heyecanlanmıştım ama adamakıllı teşekkür edebildiğimi hatırlıyorum. Umarım başka bir şey saçmalamamışımdır.
“Baba muhteşem ya! Ne kadar özel bir anı olmuş sizin için.”
Öyleydi gerçekten. Şimdi sen de bir Fenerbahçeli olarak, Türk basketbolunun ve Fenerbahçe’nin başarısı için yılmadan çalışacaksın ve elinden gelenin en iyisini yapacaksın değil mi?
“Evet baba. Bana güvenebilirsin.”
Hadi hazırlan çıkıyoruz. Fenerbahçe Basketbol okullarındaki ilk antrenmanına gecikme.
“Tamamdır baba.”
Oğlumu hazırlanmaya yolladıktan sonra 21 Mayıs 2017 gününden kalma fotoğraflarımızın olduğu duvardaki çerçevelerin yanına gittim. O günü tekrar yaşadım. Çerçevenin camındaki yansımadan biricik karımın bana bakmakta olduğunu gördüm. Arkamı döndüm, gözleri yaşlar içindeydi. Anlaşılan anlattıklarımı duymuş ve anıları canlanmış, duygulanmıştı. Ona sıkıca sarıldım. Başını omzuma dayadım ve kulağına eğildim:
Seni çok seviyorum!
——-
Fenerbahçe’nin kazandığı bu kupada emeği olan tüm yöneticilere, tüm ekibe, koç Obradoviç’e ve sahada gösterdikleri özveri ile bize bu kupayı getiren Fenerbahçe Basketbol Takımı oyuncularına teşekkür ediyorum. Sizinle gurur duyuyorum!
[…] öyküyü beğendiyseniz, Fenerbahçe’nin Euroleague şampiyonu olduğu sene kupaya giden yolu kurguladığım öykü se… göz atabilirsiniz. Ayrıca diğer tüm öykülerimi de Öykülerim kategorisi altında […]
[…] […]
[…] öykülerine merakınız varsa Fenerbahçe’nin Euroleague şampiyonluğuna giden yolculuğu boyunca kaleme aldığım öykü … ya da İrfan Ağabey ile tanışıp, geçmişte kalmış anılarımızın gün yüzüne çıkması […]