En başta söyleyeyim; film Türkiye’de henüz vizyona girmediği için (vizyon tarihi 28 Ekim 2016) bu yazıda hikayeyi açık edecek hiçbirşey söylemeyeceğim. Aşağıdaki görüşlerimi spoiler yemeyeceğinizi bilerek okuyabilirsiniz.
Sinemadan yeni çıktım. Kubo and the Two Strings izledikten sonra şoka girip düşen çenemi taktırmak için doktora gitmeyi düşünüyorum. Durumum tam bu. Hâlâ kendime gelebilmiş değilim. Başlıkta da söylediğim gibi Kubo and the Two Strings bu yıl izlediğim en iyi filmdi. Etkisinden kısa bir sürede çıkabileceğimi sanmıyorum.
“Kubo ne ya?” diyorsunuz, değil mi? Bu sabaha kadar ben de kendisinden haberdar değildim. Sinemada bu aralar ne varmış diye Novo Cinemas’ın internet sitesinde dolaşırken gözüm Kubo and the Two Strings’e takıldı ve internette ufak bir araştırma yapıp bugün 19.00 seansına bilet aldım. Arkadaşlar önümüzde bir sanat şaheseri duruyor. Kaçırsam üzüntüden oturur ağlarmışım.
Kubo and the Two Strings bir Laika Entertainments filmi. Kendilerini The Boxtrolls, Coraline, ParaNorman gibi başarılı stop motion animasyon filmlerinden tanıyoruz. Kubo, stüdyonun en yeni uzun metraj çalışması. Yönetmenimiz stüdyonun daha önceki filmlerinde farklı pozisyonlarda görev almış ama Kubo ile ilk yönetmenlik denemesini yapan Travis Knight. Açıkça söyleyebilirim ki Kubo Laika’nın en başarılı filmi olmuş. Böyle söyleyerek az önce saydığım filmleri beğenmediğim düşünülmesin. Sadece Kubo’nun hepsinden bir tık ötede olduğunu düşünüyorum.
Kubo and the Two Strings bir stop motion animasyon filmi. Kubo, eski çağ Japonyası’ndaki bir dağın tepesinde bulunan mağarada yaşayıp hasta annesi ile ilgilenmektedir. Gündüzleri dağın yakınında bulunan köye gidip köy halkına hikayeler anlatıp, Shamisen (bir Japon çalgısı) çalınca hareket eden büyülü origami gösterileri yapmaktadır. Hikaye gelişir ve Kubo’nun yolculuğu başlar. Filmin hikayesini üstünkörü okuyunca bilindik monomyth öykülerin bir çakması ile karşı karşıya olduğunuzu hissedebilirsiniz. Büyük oranda da haklısınız. Filmin çıkış noktası bildiğimiz “Heroes Journey“. Laika bunu kabullenerek filmi çekmiş. Zaten bu duruş filmin muazzam sanat altyapısının ortaya çıkmasını sağlamış. Kubo and the Two Strings, tekrar söylüyorum, dilimde tüy bitti ama bir “sanat eseri”.
Stop motion animasyon filmi çekmek çok zordur. Devasa maketler, sayısız set ve görsel efekt üst üste bindirilir ve göze hoş gelen bir görüntü yakalanmak istenir. Film bu noktada vadettiklerini fazlasıyla karşılıyor. Düzeltiyorum, aslında film hiçbir şey vadetmiyor. Çoğumuzun filmin varlığından haberi dahi yoktu. Bir anda ortaya çıktı. Kimse bu filmin nasıl bir kalitede olduğundan haberdar değildi. Amerika’da 19 Ağustos’ta gösterime girdi ve beklediği ilgiyi göremedi. Yayınlanan eleştiriler, verilen puanlar oldukça olumlu (IMDB 8,4; Metacritic 84) ama Amerikan seyircisi filmi izlemek için sinemaya akın etmedi, kimse kapılarda kuyruk olmadı. Dünya pazarının açılması ile filmin hakettiği ilgiyi göreceğini umuyorum.
Nedir Kubo and the Two Strings’i bu kadar başarılı kılan?
- Bir kere filmde olağanüstü bir hikaye anlatımı var. Son yıllarda bu kadar başarılı bir hikaye anlatımı izlediğimi hatırlamıyorum. Filmi izlediğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Klişe Heroes Journey mükemmel karakterler ile genişletilmiş. İstisnasız hepsi muhteşem tasvir edilmiş. Her karakterin ruhunuzun içine işleyeceği replikleri ve sahneleri olduğunu göreceksiniz.
- Seslendirmeler harika. Charlize Theron, Art Parkinson, Ralph Fiennes, Rooney Mara, George Takei ve Matthew McConaughey çok başarılı bir iş çıkartmış.
- Japonya’nın dingin ve sukunet dolu atmosferi filmin temasına çok güzel yedirilmiş. Kendinizi bir an orada yaşar hayal edip, kaptırıp gitmeniz kuvvetle olası.
- Stop motion filme çok yakışmış. Tamamı CGI animasyonların karşısında çiçek gibi bir film ortaya çıkartmışlar.
- Ortada bir sanat şaheseri var arkadaşlar. Dokular, sesler, müzikler, karakterlerin mimikleri, filmin duygu yoğunluğu ve derinliği alkışlanacak seviyede.
- Bakın abartmıyorum ve tam sayı veriyorum; filmin prodüksiyonu için yazıyla yetmiş iki, rakamla 72 tane set kurulmuş. Fiziki set. Ortada anlatılamayacak bir emek var. Allah aşkına birisi şu filmin üzerine birkaç Oscar atsın lütfen.
Bu kadar övdüm abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz. Bilakis, az bile övdüm. Filmin prodüksiyonu için yapılan maketleri, üç boyutlu yazıcı ile üretilen nesneleri, dikilen kıyafetleri, kurulan setleri, üretilen robotları, çizilen taslakları, boyanan oyuncakları, yapılan seslendirme kayıtlarını görseniz küçük dilinizi yutarsınız. O arkada oturan gözlüklü ve yanındaki çilli “Göster de görelim” mi dedi? Bunu siz istediniz. Benden günah gitti. Buyrun:
Emeği gördükten sonra geçirdiğiniz şok ve gözlerinizin yaşarması bittiyse Kubo and the Two Strings üzerine bir kaç cümle daha kurmak istiyorum. Kubo and the Two Strings bir çocuk filmi değil. Gerek kurgusu gerekse de senaryosunun duygu yoğunluğu çocukların sıkılmalarına neden olabilir. Filmde güldüren, eğlenceli sahneler ve replikler var. Orada bir sıkıntı yok ama filmin havasına uygun ağır bir temposu var. Tabiri caizse arkasından tazı kovalıyormuş gibi koşmuyor. Sindire sindire, sekans sekans ilerliyor. Bazı seyirciler için yorucu bir tecrübe olabileceğini düşünüyorum. Dediğim gibi çocukların sıkılması kuvvetle muhtemel. Tüm bunları aşıp filmin içine girebilirseniz inanılmaz keyif alacağınızı göreceksiniz. Filmin sonunda boğazım düğümlendi, o derece. Yine de bu tempo sıkıntısının filmin benim için en göze batan noktası olduğunu belirtmeliyim. Bazı kurgu kopuklukları da dikkatimi çekti. Atlamadan belirtmiş olayım. Film, montaj masasında biraz kırpılmış gibime geldi.
Sanırım Laika benim komisyonu yatırmıştır, övmeyi kesebilirim artık. Şaka bir yana son dönemde bir Uncharted 4‘ü bu kadar övmüşümdür sanırım. O da bilgisayar oyunu zaten. Film olarak bu sene izlediğim hiç bir yapım Kubo and the Two Strings ile yarışamaz. Ortada bir başyapıt var. Blue-Ray çıksın havada kapacağım ve ara sıra açıp izleyeceğim. Bence siz de öyle yapın. Bunu yapmadan önce de filmi bulunduğunuz yerde vizyona girer girmez en güzel sinemanın size en uyan matinesine gidip güzelce izleyin. Sonra da buraya gelip bana hak verip vermediğinizi yorum kısmına yazın lütfen. Sağlıcakla kalın, sinemayla kalın…
Ufuk’un Notu: 9/10