Not: Ekşisözlük’te yazdığım Pau Gasol yazısını blog’da da bulunması için yayımlıyorum. İyi okumalar.
Fransa maçının ardından soyunma odası renkli görüntülere sahne olmuştu. 2.13’lük Pau Gasol’u omuzlara almaya çalışan İspanya oyuncuları, soyunma odası tavanının yüksekliğinin yetmeyeceğine kanaat getirince, Pau’yu ortalarına alıp hep beraber aynı anda zıplamaya ve ispanyolca şampiyonluk şarkıları söylemeye başlamışlardı. Dile kolay, ev sahibi, son şampiyon Fransa’yı uzatmalarda yenmenin haklı gururu içindeydiler. 35 yaşındaki Pau’nun maçtaki performansı ise herkesin ona olan saygısını bir kat daha arttırmıştı.
Keyifli kutlama, koç Sergio Scariolo’nun ellerini çırparak tüm ekibin ilgisinin kendisine dönmesini sağlaması ve “hadi çocuklar bu kadar yeter, önümüzde tarihi bir final maçı var ona konsantre olmalıyız” demesi ile sona ermişti.
Oyuncular duşlarını alıp kendilerini bekleyen takım otobüsüne doğru ilerlemeye başlamışlardı. Ayrı ayrı hepsinin yüzünden gurur ve heyecan okunuyordu.
Pau, soyunma odasından çıkmış, takım otobüsüne doğru koridorda ilerliyordu. Maç öncesinden beri ilk defa cep telefonuna bakma fırsatını o an bulabilmişti.
Telefonunda bir kısmı ailesinden bir kısmı da arkadaşlarından ve diğer tanıdıklarından gelen sayısız kutlama mesajı ve cevapsız çağrı vardı.
Pau hepsine tek tek cevap vereceğini kendi kendine söz verdikten sonra bu efsanevi performansı dolayısıyla kimlerin kendisine ulaşmaya çalıştığına hızlıca göz gezdirdi.
Hemen hemen hepsi beklediği insanlardı. Arada birkaç tane arasının limoni olduğu kişiden de mesaj almış olmak Pau’yu mutlu etmişti. Bu Avrupa Şampiyonası, İspanya Milli Takımı kariyerindeki son şampiyonaydı. Bayrağı kardeşi Marc’a devredip İspanya’yı bir taraftar olarak destekleme kararını turnuva başlamadan zaten vermişti. Bu yüzden Eurobasket 2015 kendisini tüm avrupaya ve dünyaya tekrar hatırlatması için son fırsattı. Dirk Nowitzski’nin erken havlu atması ile turnuvaya bireysel ağırlığını koyabileceğine emin olmuş, tek rakibi olarak da Tony Parker’ın kaldığını düşünmüştü. Yarı final performansı da bunu haklı çıkarmıştı.
Pau, gelen mesajları okumayı bitirmek üzereyken, telefonunda kayıtlı olmayan bir amerika numarasından gelen mesaj dikkatini çekti. mesaj kısa ve netti:
Pau, bu akşam tanrı bile seni izliyordu. inanılmazdın. tebrik ederim. Vaktin olunca lütfen beni ara. MJ
Pau, koridordaki ilerlemesini durdurmuş, sırtını duvara dayamış, cep telefonunu iyice yüzüne yaklaştırmış mesaja odaklanmıştı. MJ, Michael Jordan’ın kısaltmasıydı. Bu iltifat gelmiş geçmiş en büyük basketbolcu olan Jordan’dan gelmişti. Pau çok mutlu olmuştu. Hemen amerika ile saat farkını hesapladı ve mesajı gönderen numarayı aramaya karar verdi.
Telefon bir kaç kez çaldıktan sonra açıldı:
-Hey Pau, sesini duymak ne güzel. Demek mesajımı almışsın.
+Evet Mike, beni onurlandırdın. Hayatımda aldığım en güzel iltifattı. Bunun senden gelmesi apayrı bir şey.
-Ben sadece senin maçtaki performansının nasıl olduğunu anlatmaya çalıştım. Asıl sen kendinle gurur duymalısın. Tekrar tebrikler.
+Ne diyeceğimi bilemiyorum, çok teşekkürler.
-Biliyorum maçtan yeni çıktın, yorgunsun. Belki de otobüstesin ve otele doğru geçiyorsun ama beni hemen aramış olmana çok sevindim çünkü sana söylemek istediğim önemli birşey var. Belki bunu bugün yapmamalıyım ama bunu duymak isteyeceğini düşündüm. Nba’de oynamaya devam ettiğin sürece seni Charlotte’ta görmekten büyük mutluluk duyarız. Oyunculuk sonrası da Charlotte’ta yardımcı antrenör olarak göreve başlamanı ve ayrıca avrupadaki yeni yeteneklerin keşfinden sorumlu olmanı istiyorum. Ne dersin?
Pau ne diyeceğini bilemiyordu. Düşünmek için birkaç saniye bekledi. Tam birşeyler söylemek için hareketlenmişti ki koridorun çıkışından Michael Jordan’ın kulağında tuttuğu telefonla, ağzında çiğnediği sakızı ve samimi gülümsemesiyle kendisine doğru yürüdüğünü gördü. Pau, gözlerinin dolduğunu hissetti…