İlk olarak maç öncesi Ekşi Sözlük’te yayınladığım öyküyü artık buradan da okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar!
Zorlu Hatayspor deplasmanından galibiyet çıkartmayı başaran Fenerbahçe’de gözler Galatasaray maçına çevrilmişti. Devre arasında İrfan Can Kahveci transferinde karşı karşıya gelen iki takımdan gülen taraf sarı lacivertli ekip olmuş ve Türkiye’nin en iyi orta saha oyuncusu olarak gösterilen İrfan Fenerbahçe’ye transfer olmuştu. Bu süreçte kıyasıya bir rekabete giren iki ezeli rakip, transfer sezonunun ardından kozlarını bu kez de yeşil sahada paylaşacaktı. İki takımın da zirve yarışında yara almak istemediği bir dönemde gerçekleşecek derbi mücadelesinde gözlerin üzerlerinde olacağı bazı futbolcular olacaktı.
Fakat her şeyin ötesinde karşılaşma öncesinde yanıtı en merak edilen soru Gustavo’nun maça çıkıp çıkmayacağıydı. Sakatlığıyla Fenerbahçe’nin tüm planlarını alt üst eden Brezilyalı futbolcunun durumu maç saatinde belli olacaktı.
Bir diğer merak konusu da Mesut Özil’in hazır olup olmadığıydı. Fenerbahçe teknik ekibi tüm hafta boyunca farklı taktik varyasyonlar üzerinde çalışmış ve bu iki oyuncunun son durumunu yakından takip etmişti.
Gustavo’nun durumu saat başı kontrol edilirken, Mesut’un ilk 11’de yer alıp almaması konusunda karar bir türlü verilemiyordu. Pelkas’ın yokluğunda 10 numara pozisyonunda değerlendirilebilecek bir diğer isim olan Mert Hakan’ın hücuma çıkışlarda yaptığı top kayıpları büyük soru işaretleri barındırıyordu.
Tüm bu cevapsız sorular eşliğinde maç günü gelip çatmış ve takım otobüsü stadyuma doğru hareket etmek üzere tesislere gelmişti. Fakat kafilenin hareketine kısa bir süre kala teknik direktörü Erol Bulut teknik ekibi acil bir görüşme için odasına çağırmıştı.
Apar topar yapılan bu toplantı, takım otobüsünün hareketini kaydetmek üzere tesislerin önünde bekleyen medya mensuplarını hazırlıksız yakalamıştı. Son dakika toplantısı hemen haber merkezlerine iletildi. Kanallar birer ikişer Erol Bulut’un toplantı haberini girmeye başladılar.
Tam bunlar yaşanırken Samandıra’nın kapısından içeriye arka arkaya dört adet taksinin girdiği görüldü. Arka çıkışa doğru ilerleyen taksiler bir süre için gözden kayboldular. Bir iki dakikalık bekleyişin ardından aynı taksilerin Samandıra’dan arka arkaya çıktığı gözlemlendi. Taksilerdeki yolcuları yakalamaya çalışan medya mensupları her takside siyah takım elbiseli, güneş gözlüklü, maskeli ve şapkalı bir kişi olduğunu fark ettiler. Taksideki yolcuların kimler olduğunu anlayamayan haberciler, boş gözlerle birbirlerine baktılar.
“Muhtemelen gizli bir menajerlik görüşmesi,” dedi bir muhabir diğerine.
“Belki de bankalarla görüştüler…” dedi bir diğer.
“Bakalım arkasından ne çıkacak,” diye sorguladı bir diğer muhabir.
Taksilerin yarattığı şaşkınlık henüz geçmemişken bir kulüp çalışanı muhabirlerin yanına geldi ve Erol Bulut’un az sonra bir basın açıklaması yapacağını söyledi.
Muhabirlerin şaşkınlığı katlanarak artıyordu. Kafilenin hareketi öncesi Erol Hoca’nın böyle bir açıklama yaptığı ne görülmüş ne duyulmuştu. Herkes merakla Erol Hoca’nın ne diyeceğine odaklanmıştı. Bazı kanallar bu ilginç gelişmeleri ve basın açıklamasını canlı yayınlamaya başladılar. Derbi maçı öncesi Fenerbahçe’de bir şeyler oluyordu ve bu bayağı önemli bir haberdi.
Kısa bir süre sonra futbolcular teker teker takım otobüsüne binmek üzere kulüp binasını terk etmeye başladılar. Muhabirler bu ânı canlı yayında anlatırken bir taraftan da göz ucuyla Erol Bulut’u arıyorlardı. Herkes gözlerini kapıya kilitlemişken medyaya ayrılan bölümün arka tarafından Erol Hoca’nın sesi geldi. “Buradayım arkadaşlar!”
Tüm medya mensupları arkalarını döndüler ve Erol Hoca’nın nasıl olup da arkalarından çıktığını anlamlandırmaya çalıştılar. Ön kapıdan çıkmadığı kesindi.
“Şaşırttım mı sizi?” diye takıldı Erol Bulut.
“Valla öyle oldu hocam, biz sizin ön kapıdan gelmenizi bekliyorduk,” dedi bir muhabir.
“Maç öncesi sizi biraz kandırayım dedim,” diye ekledi Erol Hoca ve kendisi için hazırlanan kürsüye doğru ilerledi. “Arkadaşlar sizi fazla yormak istemiyorum. Herkesin merak ettiği birkaç soruya hızlıca yanıt verip maç için hareket edeceğiz. İsterseniz siz kafanızdaki o iki soruyu sorun, ben de yanıt vereyim, yola koyulalım.”
Erol Hoca’nın sürprizi herkesi hazırlıksız yakalamıştı. Hocanın bahsettiği iki soru medyanın malumuydu ama hoca bir şekilde bunun kendisine soru olarak sorulmasını istiyordu.
Bir muhabir sorumluluğu alıp ilk soruyu sordu Erol Hoca’ya: “Hocam, Gustavo’nun son durumunu öğrenebilir miyiz?”
Erol Hoca’nın yüzü sıkıntıyla düştü bir anda: “Maalesef kendisi kafilede yer almıyor arkadaşlar.”
Haber kanalları Erol Hoca’nın sözlerinin ardından altyazıyı hemen geçtiler: Gustavo derbide yok!
Bir başka muhabir diğer soruyu sordu: “Mesut’u ilk 11’de görebilecek miyiz hocam?”
Erol Hoca keyifsizce elini alnına götürdü: “Mesut’un fiziksel durumu malumunuz. Buna rağmen kafilede yer alacak.”
Altyazılar tekrar hazırlandı: Mesut ilk 11’de yok!
İki sorunun da yanıtlanmasının ardından Erol Bulut medya mensuplarına teşekkür edip, otobüse doğru ilerledi.
Bir haberci diğerine, “Gustavo otobüse bindi mi?” diye sordu.
“Hayır,” diye yanıtladı diğeri.
“Peki ya Mesut?”
“Evet, o bindi.”
İki takım da maç için stadyuma gelmiş ve son hazırlıklara geçilmişti. Kadrolar açıklanmadan kısa bir süre önce koridorda Fatih Terim’i yakalayan Galatasaraylı bir gazeteci, Gustavo ve Mesut’un durumunu hocaya iletti. Bilgileri paylaştığı için kendisine teşekkür eden Terim hemen yardımcılarının yanına gidip son talimatlarını verdi.
Soyunma odası koridorlarında bunlar yaşanırken Şükrü Saraçoğlu’na dört taksi yanaştı… İçinden siyah takım giymiş beş kişi indi. Birinin elinde Fenerbahçe armalı bir spor çantası vardı…
Taksileri gören bir haber kanalı spikeri, “Bunlar Samandıra’daki taksiler değil mi?” diye sordu kameramanına.
“Evet onlar,” dedi kameraman.
“Samandıra’dan çıkarken içlerinde toplam dört kişi olduğuna yemin edebilirim…”
Tüm bu yaşananların ardından maç kadroları açıklandığında herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu. Gustavo ve Mesut ilk 11’deydi. Erol Bulut herkesi ters köşeye yatırmıştı.
Maç önü röportajında bu durum Erol Bulut’a soruldu. “Hocam, Samandıra’daki son açıklamanızda Gustavo’nun takıma katılmayacağını ve Mesut’un sonradan oyuna gireceğini söylemiştiniz. İkisini de kadroda görmek bizi biraz şaşırttı açıkçası.”
Erol Bulut kıkırdadı. “Ben öyle bir şey demedim. Ben Gustavo’nun kafilede yer almayacağını söyledim. Ki bu doğruydu. Kendisi bizden ayrı geldi stadyuma.”
Spiker yutkundu. Erol Hoca haklıydı. Kelime oyunuyla herkesi kandırmıştı.
“Peki ya Mesut?”
Erol Hoca bu sefer kahkaha attı. “Mesut’un fizik olarak %50’si bile bu maçı almamıza yeter. Elbette ilk 11 çıkacak ve takımımızı bir orkestra şefi gibi yönetecek.”
Erol Hoca’nın bu akıl oyunları derbinin tüm momentumunu Fenerbahçe lehinde değiştirmiş ve Galatasaray tarafını ters köşe yakalamıştı. Gustavo’nun kesiciliği ve Mesut’un organizatörlüğü birleşmiş, Fenerbahçe güle oynaya galibiyete uzanmış, liderliğini perçinlemişti. Tribünde maçı izleyen yeni transfer İrfan Can Kahveci, her gol sonrası sevinçle Pelkas’a sarılmıştı.
Fenerbahçe sahadaki üstünlüğüne bir de psikolojik üstünlüğü ekleyerek hızla şampiyonluğa doğru yürüyordu. Daha İrfan-Mesut-Pelkas üçgeni kurulmamıştı bile…
Bu öykünün ardından bir önceki hafta oynanan Hatayspor maçına dair yazdığım öyküyü okuyabilir, ya da Mesut Özil transferine dair yazdığım bir başka Fenerbahçe öyküme göz atabilirsiniz.