Guillermo Del Toro’nun yönettiği Pacific Rim 2013 yılında sinema salonlarına teşrif etmiş, dünyayı istila eden kocaman yaratıkları ve onları alt etmek için insanların dahiyane bir fikirle ürettiği devasa robotları bizlerle buluşturmuştu. O filmi kimisi sevmiş kimisi ise klişe sarmalı olarak görmüş ve burun kıvırmıştı. Ben filmin beni çocukluğuma götürmüş olmasını sevmiş, bu yüzden de klişelerini afiyetle yemiş, üzerine de tavşan kanı çayla tatlı sipariş etmiştim. Siz hangi gruba üyesiniz bilmiyorum ama anlaşılan o ki yapımcılar serinin ikinci filminin de pekâlâ tutabileceğine kanaat getirmiş ve Pacific Rim Uprising adıyla karşımıza çıkarmışlar. Fakat bu sefer yönetmen koltuğunda Del Toro’yu değil, Steven S. DeKnight’ı uygun görmüşler. Kendisinin ilk uzun metraj deneyiminin Pacific Rim Uprising olduğunun altını çizmemiz önemli.
Pacific Rim Uprising – Her Anlamda İlk Filmin Gerisinde Kalmış
Pacific Rim, 80’ler unutulmaz çizgi filmlerine göz kırpan, eğlenceli bir aksiyon filmiydi. Karakterleri karikatürizeydi. Senaryosunun kendini büyük gösterme derdi yoktu. Dünyaya saldıran canavarları pataklamak için yapılmış robotlardı bütün olay. Bütün dikkat robotları karizmatik, canavarları korkunç ve koreografileri heyecanlı yapmaya harcanmıştı ve tüm bu saydıklarımı gayet iyi kotarıyordu.
Pacific Rim Uprising, bahsettiğim dar çerçeveli -eleştiri olarak söylemiyorum- konuyu bu ölçekten çıkartıp daha derin ve geniş bir çerçeveye oturtmaya çalışıyor. Bunu da yeni karakterler ve eski karakterlerin karışımı üzerinden yapmayı seçiyor. Tamam olabilir, böyle bir yol seçilebilir. Lakin, Uprising’deki uygulama vasat çıtasının bir hayli altında kalmış. Çünkü; ne karakterler filmdeki yolculukları boyunca bizim gözlemleyebileceğimiz bir değişimden geçiyor, ne de ortada seyircinin filmden böyle bir beklentisinin oluşmasını sağlayan bir hikâye var. Aslına bakarsanız hepimizin derdi canavar döven robot görmek, başka bir şey değil. İşte o “başka bir şey”, zorlama bir biçimde filmin akışına dahil edilmeye çalışılınca bayağı duruyor.
Benzer problemleri 2016 yılında vizyona giren bir diğer devam filminde de görmüştük: Independence Day: Resurgence. Felaket bir devam filmiydi. Benim en sevdiğim filmlerin başında gelen Independence Day filmine yapılmış bir ihanetti benim gözümde. Maalesef Pacific Rim Uprising de bu açıdan son derece başarısız bir devam filmi.
Devam Filmi Klişeleri
Sinema tarihindeki birçok örnekte gördüğümüz gibi, senaristlerin devam filmlerinin senaryolarını yazarken yaşadıkları problemlerin başında, kendilerini seriye yön çizme yükümlülüğü içinde hissetmeleri gelmektedir. Hem ilgi çekici bir hikâye anlatmak hem de geminin dümenini merak uyandıracak bir biçimde arzu edilen yöne doğru çekmekle uğraşırlar. Bu konuda Pacific Rim Uprising oldukça zayıf bir sınav vermiş. Filmi işlemek için o kadar çok zaman harcanmış ki karakterlerin hepsi havada kalmış. John Boyega gibi son dönemde popüler olan bir baş aktörünüz var ama siz onun karakterinin bile altını doldurmaktan kaçıyorsunuz. Yeni karakterlerin hepsi kocaman bir boşluk. Nostaljik karakterlerin varlığı hoş ama onlar da doğru şekilde kullanılmadıkları için göründükleri her sahnede “Benim burada ne işim var? Neyse en azından rol keseyim bari,” der gibiler.
Peki sonuçta ne oluyor? Seyirci salak değil ya, senaristlerin ve yönetmenin zaman geçirmeye çalıştığını fark ediyor. Tıpkı uzun soluklu dizilerin bazı bölümlerinde olduğu gibi. Pacific Rim Uprising boyundan büyük bir işe girişmiş ve kendine ait bir evren yaratmaya çalışmış. Seyircinin beklentisi yanlış yorumlanmış. Uygulama da kötü olunca film potansiyelinin çok altında kalmış.
Çok Eleştirdik Ama Seyirci Acı Söyler
Kısaca “Beğenmedim” demek yerine bu kadar laf salatası yaptığıma göre filmin elle tutulur bir yanının olmadığını anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Görüntüler güzel eğer merak ediyorsanız. İlk filmden akılda kalan müzikler arada kendini gösteriyor (Ki benim çok önem verdiğim bir detaydır. Bir filmin akılda kalıcı özgün bir tema müziği varsa, filmin dahi önüne geçebilir).
Şunu bir netleştirelim; filmi Del Toro çekse daha iyi bir film olabilirdi. Uygulamadaki ve sahne seçimlerindeki hatalar belki en aza indirilebilirdi ama bu filmin senaryosunun ve seyirci beklenti uyumunun sıkıntılarını ortadan kaldırmazdı.
Uprising’in gişede çakılması sonucu -bütçesini zor çıkartmış, hatta çıkartamamış gibi görünüyor- devam filmlerinin geleceği de tartışma konusu oldu. Zaten potansiyeli olan bir fikri mülkü Star Trek/Star Wars ayarına çekmeye çalışmak (ben söylemiyorum, yönetmenin açıklamaları bu doğrultudaydı) biraz zorlama geliyor bana. O iş biraz zor dostlar. Belki filmin devamı için şu sıralar kütüphanesinde oldukları Netflix türevi internet tabanlı servisler üzerinden şanslarını deneyebilirler.
Pacific Rim Uprising zaten beklentimin düşük olduğu bir filmdi ve beni yanıltmadı. Eğer izleyecek hiçbir şey bulamıyorsanız bir şans verebilirsiniz ama yer yer sıkılacağınızı ve boş boş ekrana/televizyona bakacağınızı bilmeniz gerekiyor.
Özetlersek, hemen her alanda ilk filmin bir hayli gerisinde kalan bir yapım olmuş Pacific Rim Uprising. Türe özel ilginiz yoksa izlemezseniz pek bir şey kaçırmamış olursunuz.