Hani bazı filmler vardır, izlemeye başlamadan önce aşağı yukarı ne ile karşılaşacağınızı bilirsiniz ama içinizde bir umut, “Acaba beklediğimden daha iyi çıkabilir mi?” dersiniz.
Film başlar, o naif beklentinizin boşa çıktığını görür, hayal kırıklığına uğrarsınız. Hatta vasatın bile altında bir film vardır karşınızda. Yüreğiniz acır.
Walt Disney Pictures‘ın Pirates of the Caribbean serisinin beşinci filmi olan Dead Men Tell No Tales, maalesef bana üstte belirttiğim hisleri yaşattı. Vasat bir hayal kırıklığı ve donuk bir üzüntü. Karmaşık hislerdi bunlar, sizin de fark etmiş olacağınız gibi.
Korsanlar ve Peşinde Oldukları Hazineleri
Pirates of the Caribbean Dead Men Tell No Tales, serinin lokomitifi ve ünü filmlerin dahi önüne geçmiş nevi şahsına münhasır karakteri Kaptan Jack Sparrow’u (Johnny Depp), bu sefer yan rolde kullanmayı seçmiş ve farklı bir yol izlemiş. Bu tercihin nedeni, serinin son filmlerinde Jack Sparrow’un perdede kaldığı sürenin uzamasının izleyicide olumlu bir izlenim bırakmıyor oluşuydu (Johnny Depp’in özel hayatındaki çalkantılar da bir neden olarak sayılabilir mi acaba?). 3. ve 4. filmlerde, Jack Sparrow’un sakar, şapşik, asi ve umursamaz tavrına film boyunca maruz kalan izleyici, konsantrasyonunu ve ilgisini kaybediyordu. Bu noktaya Pirates of the Caribben On Stranger Tides film incelememde de değinmiştim.
Bu hataya tekrar düşmemeyi kafaya koyan senaristler Jeff Nathanson ve Terry Rossio, Jack Sparrow’u seyircinin gözünün önünden alarak, gerekli gördükleri yerlere monte etmiş ve filmin komedi yoğunluğunu kontrol etmeye çalışmışlar. Kısmen başarılı oldukları bu tespitlerini keşke senaryonun tamamına da yedirebilselermiş. Serinin önceki filmlerinde görmeye aşina olduğumuz sahnelerin tekrar edildiği senaryo, yenilikten oldukça uzak bir bakış açısıyla kalem alınmış.
Vasat senaryoyu bir kenara bırakırsak, filmin yönetmenleri Joachim Rønning ve Espen Sandberg‘in ortaya koydukları performans da soru işaretleri barındırıyor. Ne kurgu, ne kamera açıları ne de seçilen kadrajlar filmi izlenilesi kılabiliyor. Artık sektör standardı olan başarılı görsel efektleri bir kenara koyarsak, bu filmi diğer Pirates of the Caribbean filmlerinden ayıran hemen hiç bir artı yön olmadığını ve serinin başarılı filmlerinin (1. ve 2. film) de gerisinde kaldığını rahatça görebiliyoruz.
Paralar Paralar Gelsin Paralar
“Madem var olan hikayenin (ya da fikri mülkün diyelim) üzerine yeni bir şeyler inşa edemiyorsunuz, ne diye zırt pırt seriye yeni film ekliyorsunuz?” diye atar yapmak isterdim ama bu tepkim elde edilen gişe hasılatlarının dolarla örülü duvarına tosladığı için yapamıyorum. 230 milyon dolar bütçeyle çekilen Dead Men Tell No Tales, bütçesini üçe katlayarak 800 milyon dolar gelir elde etme sınırına gelmiş durumda.
Kendinizi Walt Disney Pictures‘ta üst düzey bir yönetici olarak hayal edin ve elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin; bu kadar karlı bir tablo önünüzde dururken, teklif edilen yeni bir Pirates of the Caribbean film projesini “Aynı şeyleri tekrar ediyoruz yea!” diyerek reddedebilir misiniz? Ya da reddeder misiniz? Şirketler günümüzde tamamen kâr etmek üzerine kuruluyken ve sinema seyircisinin beklentileri ortadayken, daha nice Jack Sparrow’lu filmler izlemeye layığız demektir.
Neresinden Tutsak Elimizde Kalıyor
Javier Bardem ve Geoffrey Rush gibi iki usta aktörün bile alışılagelmiş performanslarının altında kaldıkları filmde, genç kuşak aktörlerden Brenton Thwaites ve Kaya Scodelario onlara eşlik etmişler. Önceki filmlerden aşina olduğumuz ve görünce yüzümüze tebessüm konduran karakterlerin ve tanıdık oyuncu kadrosunun korunmuş olmasının Pirates of the Caribbean’ın en keyifli yönü olduğunu söyleyebilirim.
Günümüz sineması farklı anlatım teknikleri ve daha önce denenmemiş yenilikler peşindeyken, Walt Disney’in kaymağını yemeye devam ettiği Pirates of the Caribbean, Dead Men Tell No Tales ile artık iyice kabak tadı vermiş, annemizin yaptığı ve tadını unutamadığımız yemeğin tekrar tekrar pişirilip önümüze konmuş halidir. Bizi, annemizin yemeğini bile özlemez hale getirmiştir.
Çok sevdiğim serinin yıldızının bu şekilde sönmesini hüzünlü gözlerle izlemek yüreğimi yakıyor. Bu yüzden de artık birilerinin kral çıplak demesinin zamanı geldi de geçiyor: Pirates of the Caribbean, Karayipler sahiline vursa da serinin bu sıradan halini görme ızdırabından kurtulsak.
Son olarak, eğer Walt Disney’in aklında seriyi bambaşka bir noktaya çıkaracak akıllıca bir fikir varsa, Pirates of the Caribbean’a bir şans daha verebiliriz belki…Belki…
Ufuk’un Notu: 6/10