Obradovic soyunma odalarının olduğu koridorda ağır ağır ilerledi. Bakışları, avını gözüne kestirmiş bir kaplan gibi, koridorun sonundaki bir noktaya odaklanmıştı. Elleri ceplerindeydi ve yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Onu o şekilde görenler, yürüyenin bir insan değil, bir basketbol tanrısı olduğuna yemin edebilirlerdi.
Yavaşça sağ elini cebinden çıkardı ve kravatını düzeltti. Hafif bir öksürükle boğazını temizledi. Soyunma odasının önüne gelmişti. Takım konuşması zamanıydı.
Daha koç içeri girmeden enerjisi soyunma odasının her noktasına nüfuz etmişti. İçeri girdiğinde tüm Fenerbahçe Basketbol Takımı oyuncuları yüzlerini çoktan kapıya dönmüşlerdi.
Ve koç konuşmaya başladı:
-İşte beklediğiniz o an. Çıkın ve bu maçı alın. Bu takımın iki yıldır neden Final-Four oynadığını ve bu yıl da oynayacağını cümle aleme gösterin. Öyle bir basketbol oynayın ki, sırf rakip değil izleyen herkes saygı duysun. Bunu yapmanız için ne gerekiyor? Yetenek mi? Hanginiz yeteneksizsiniz? Güç mü? Sizden güçlü birisi mi var karşınızda? Hırs mı? Bu takımdan daha fazla kalbiyle oynayan bir takım mı var bu ligde? Kim size “onlar daha hızlı, onlar daha güçlü” derse asla inanmayın. Size bir şey söyleyeyim mi? Bu seviyede, fizik mi fark yaratıyor sizce? Tek bir şey önemlidir: kendinize duyduğunuz öz güven. Hepsi bu. Çıkacaksınız ve bildiğiniz en iyi şeyi yapacaksınız, basketbol oynayacaksınız! Bugüne kadar nasıl oynadıysanız öyle oynayacaksınız. Terinizin son damlasına kadar efor sarf edeceksiniz ve bu maçı alacaksınız! Bu maçı kendiniz için alacaksınız. Sizi destekleyen milyonlar için alacaksınız! Bunu yapmanız için gereken herşey sizde var. İhtiyaç duyduğunuz an ben yanınızda olacağım. Nerede eksik kalıyoruz ben gerekeni yapacağım. Bu da benim size sözümdür. Şimdi, hepinizden duymak istiyorum; bu maçı alacak mısınız?
Coşku ve heyecan tüm soyunma odasına yayılmış, içeride oluşan enerji barajları yıkan bir nehir gibi koridoru, salonu ve tüm Türkiye’yi sarmıştı. Oyuncular hep bir ağızdan aynı anda bağırdılar:
-Evet!!!
Obradoviç oyuncularından umduğu tepkiyi alır almaz karşılık verdi:
-O zaman çıkın ve şu maçı alın!
O an soyunma odasında olanları anlatmaya kelimeler yetmezdi. Tüm bu olanlara tanık olmak çok az kişiye nasip olmuştu. Fenerbahçe Basketbol Takımı, sahaya 12 basketbolcuyla değil, tüm Türkiye olarak çıkmıştı.
Yıllar sonra, Panathinaikos oyuncuları bu maçı her anlattıklarında, karşılarında bir takımdan çok fazlasını gördüklerine yemin edeceklerdi.
Obradovic şanlı Final Four yürüyüşünü o maçla başlatmış ve kupaya giden yolda kritik bir eşiği aşmıştı. Basketbol dünyası, Fenerbahçe’nin bu zaferi sonrası bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. Tarih, baştan yazılıyordu.
Bu hikayede sır olarak kalan nokta ise, Obradovic’in oyuncuları motive ettiği konuşmanın öncesinde yaşananlardı. Obradovic’in “Gizemli 5 dakika” olarak tarif edeceği o dakikalarda yaşananları bilen yalnızca bir kişi daha vardı. O kişi de gelmiş geçmiş en büyük basketbol oyuncusu olan Michael Jordan’dan başkası değildi…
Fenerbahçe’nin Panathinaikos’u yenmesi sonucu bu öykünün devamını yazmak farz oldu. İkinci maçtan önce öykünün devamı ile görüşmek üzere…