İlk fragmanıni izlememin ardından yerden yere vurduğum, tüm beklentimi gecenin bir vakti ıssız bir arsada araba farı ışığında toprağa gömüp üzerinden dozerle geçtiğim Rogue One öyle bir tokat attı ki bana, hala kendime gelebilmiş değilim.
Çarşamba gecesi 22.40 IMAX 3D seansından ışık kılıçlı bir grup Star Wars manyağı ve çok sayıda Darth Vader kopyası ile birlikte yarı dolu bir salonda izlediğim filmin sonunda gözlerimin dolduğu doğrudur. Tüm salonda alkış kopmasının yanında tüm o manyak kitlenin eline ilk defa pamuk şeker almış çocuklar gibi heyecanlı el çırpışları, gecenin o saatine rağmen gözlerinin parlaması filmin ne kadar beğenildiğini ispatlar nitelikteydi. Sinema severleri ve özellikle de Star Wars hayranlarını memnun edeceği kesin bir film olmuş Rogue One.
Force Awakens Sonrası Rogue One Beklentisi
Star Wars: Episode VII – Force Awakens‘in beklenilenden zayıf çıkmasının da etkisiyle “Star Wars evreninden anlatılacak yeni hikayelerin sinema perdesinde artık iyi yansıtılamayacağı” şeklinde oluşan fikir birliği, Rogue One için de beklentileri düşürmemize neden olmuştu. Yönetmen Gareth Edwards büyük bir Star Wars hayranı olsa da “Star Wars’u Star Wars yapan temel değerlerden taviz verip çok koyu tonlarda bir savaş filmi çekecek” korkusu tavan yapmıştı. Anlayacağınız durum hiç ama hiç iç açıcı değildi.
Durum belki de gerçekten böyleydi ve sonradan yapılan yeniden çekimler ile filmin tonu yumuşatıldı ve istenilen kıvama getirildi. Bunlar yaşanmış olabilir. Herşeye rağmen, nedeni ve nasıl yapıldığını sorgulamayı bir kenara bırakıp, şunu açıkça söylemeliyiz ki ortada muazzam bir Star Wars filmi var.
Film muhteşem kara, hava ve uzay savaş sekansları barındırıyor. Ağzınızdan salyalar akıtacak kadar ustaca çekilmiş sahneler bunlar. X-Wing’ler Y-Wing’ler, Star Destroyer’lar, efendime söyleyeyim Tie Fighter’lar, AT-AT’ler, Empire askerleri, Rebellion savaşçıları falan derken tüm Star Wars külliyetının mihenk taşlarına filmin içinde yer verilmiş. Daha nice Star Wars referansları da filmin içine serpiştirilmiş. Şimdi bunları tek tek sıralayıp keyfinizi kaçırmak istemiyorum. Sinema salonuna gidip kendinizin keşfetmesi daha fazla zevk verecektir. Savaş sahnelerinin doygunluğu bir kenara, Rogue One bir Star Wars filminden beklenen olgunluğu, herkesin sevdiği retro havayı, gelişime açık karakterleri, müthiş atmosferi, esprileri ve sürükleyici senaryosu ile dört dörtlük bir seyirlik olmuş.
Her Noktası Emek Kokan Hareketler Bunlar
Rogue One bilindiği üzere, İmparatorluk güçlerinin gizlice ürettikleri tek bir saldırı ile saniyeler içerisinde bir gezegeni yok edebilecek güçteki Death Star silahının planlarının, isyancı Rebellion’ların eline nasıl geçtiğini işliyor. Star Wars gibi her noktası hayranları tarafından didik didik edilmiş bir dünyada sonu bilinen bir hikayeyi işlemek kolay değildir. İnsanları tatmin etmek zordur. Bu durum Rogue One’da iyi kotarılmış ve filme farklı bir lezzet katmış. Çünkü Star Wars ile haşır neşir olan herkesin bildiği gibi Star Wars Episode IV – A New Hope, Prenses Leia’nın Death Star planlarını alışı sonrasında başlar. Aslında Rogue One o sahneye nasıl gelindiğini anlatan ve Episode III ile Episode IV arasında yaşananları özetleyen bir tamamlayıcı film.
Rogue One’da anlatılan “Death Star’ın planlarının nasıl ele geçtiği ve Death Star’ın reaktöründeki bu güvenlik açığının nedeni” sinemaseverler tarafından yıllardır tartışılan bir konuydu. Rogue One bu sorunsalı da gayet başarılı bir olay örgüsü ile ortadan kaldırıyor ve müthiş bir adezyon görevi görüyor. Bundan sonra bu konu bir daha açılmamak üzere sinema tarihinin tozlu raflarına kaldırılır diye umuyorum.
Rogue One, Episode IV ve V’in sevilen retro havasına çok benzer bir atmosfere sahip. Mesela savaş sahnelerin bir kısmının maketlerle çekildiğini anlayabiliyorsunuz. İp yok ama sizin hayal gücünüz o maketlerin iplerini oraya koyuyor merak etmeyin. Kostümler, karakterler, arka planda olan bitenler, renkli bilgisayar tuşları vb. her şey 1977 yılından kalma Episode IV’te olduğu gibi. Rogue One’ı izledikten sonra sonra açın Episode IV’ü izleyin, gram garipseme yaşamazsınız. Bu konuda Gareth Edwars ve ekibi şapka çıkartılacak bir iş ortaya koymuşlar.
Rogue One Ekibi ve Oyunculuklar
Filme adını veren Rogue One ekibinin birbirlerini bulma ve tanışma hikayeleri hoş olmuş. Ekibin her bir üyesinin birbirinden ayrılan doğal kişilikleri ve iç çekişmeleri Peter Jackson‘un The Hobbit‘te yakaladığı “herkes cüce ama hiçbiri birbirine benzemiyor” etkisini yakalamış. Yönetmen ve senaristler adına büyük bir övgüydü bu söylediğim, not düşülsün. Özellikle, Force’a duyarlı kör dövüşçü Chirrut Îmwe ve droid K-2SO göründükleri her sahnede ön plana çıkıp rol çalmışlar. Chirrut Îmwe light saber düellosu içermeyen ilk Star Wars filmi olan Rogue One’da karizması ile Jedi’a en yakın karakter olarak seyircinin duygusal bağ kurduğu bir kişilik olmuş. K-2SO ise filmin mizah kaynağı. Emektarlarımız C-3PO ve R2D2’nun yokluğunda (!) K-2SO, The Big Bang Theory dizisinden tanıdığımız Sheldon Cooper tarzı alaycı espri anlayışı ile en gergin anda bile işin içine mizah katmayı başarmış.
Filmin oyuncu kadrosunun da işin hakkını verdiğini belirtmek gerek. Felicity Jones, Diego Luna, Ben Mendelsohn, Donnie Yen, Mads Mikkelsen, Alan Tudyk, Riz Ahmed, Jiang Wen, Forest Whitaker (müthiş bir Saw Gerrera performansı ortaya koymuş) gibi isimler hiç sırıtmamışlar. CGI ile filmde yer alan karakterler de hoş birer detay olmuşlar. İsimlerini verip keyfinizi kaçırmak istemiyorum.
Gelelim Darth Vader‘a. Öyle bir karizmadan bahsediyoruz ki, bir kaç sahnede görünüp bu kadar terör estirebilecek bir başka karakter sinema dünyasında var mı bilemiyorum. Rogue One Darth Vader’a hakettiği borcu öyle bir ödemiş ki, ben bu kadar kesinlikle beklemiyordum. Hele bir sahne var ki… Görünce anlarsınız zaten. Yok böyle orgazmik bir olay! Yemin ediyorum bilgisayara duvar kağıdı yapacağım o sahneyi, öyle böyle değil yani…
Sanırım filmi ne kadar beğendiğimi anlamışsınızdır. İnanılmaz keyif aldım izlerken. Her sahnesi dolu dolu, her sekansı emek kokan, en ufak detayına kadar düşünülmüş müthiş bir deneyimdi Rogue One’ı IMAX 3D olarak izlemek. İmkan bulursam bir kaç kere daha izleyeceğime eminim.
Bitirmeden şunu da söylemek istiyorum; eğer Star Wars evreni ile alakanız yoksa, izleyecek birşeyler arıyorsanız filmin 10. dakikasında salonu terk edebilirsiniz. Star Wars evrenine ait 8. filmden bahsediyoruz burada. Hoş, Rogue One da Star Wars’a aşina olmayan seyirci kitlesine hitap etsin diye çekilmemiş zaten. Mesela Force Awakens’ın bu noktada farklı bir misyonu vardı. Sanırım ne demek istediğimi anlatabildim.
Filmin eksik gördüğüm ne yanı vardı diye düşündüğümde kurgu noktasında tesadüflerle ilerleyen, sırf hikaye akışına katkı sağlasın diye konulduğu belli olan bağlantı sahnelerinin filme iyi yedirilemediğini söyleyebilirim. Filmin çözümlenme kısmında da kolaya kaçıldığını ve yeterince kafa yorulmadığını düşünüyorum. Bu da filmin sonunun tekrar çekimlerde değiştirildiği şeklinde dolaşan dedikoduları doğrulayan bir durum.
Açıkçası benim Star Wars evrenine dair umutlarımı tekrar yeşerten, hala etkisinden çıkamadığım bir film olmuş Rogue One. Gidin arkadaşlar, daha izlemediyseniz, hala durduğunuz kabahat…
Ufuk’un Notu: 9/10
[…] beğendiğim The Mandalorian, Star Wars’un potansiyelinin küçük bir göstergesi aslında. Rogue One ve Han Solo gibi filmler de düşünülünce Star Wars hikayesinin sinemaseverler, kitap kurtları […]