Arrival, Ted Chiang‘ın Story of Your Life isimli kısa hikayesinden uyarlanmış bir bilimkurgu filmi. Yönetmenlik koltuğunda Denis Villeneuve’nın (Prisoners, Incendies, Sicario) oturduğu yapımda, dünyanın farklı noktalarına inen on iki uzay gemisinin insanlık üzerindeki etkisi ve insan ırkının davetsiz misafirleri ile iletişim kurma ve niyetlerini anlama çabası konu edilmiş.
Filmin başrolünde Amy Adams, Jeremy Renner, Forest Whitaker, Michael Stuhlbarg ve Tzi Ma yer almış.
Şu ana kadar anlattıklarımdan nasıl bir yapım ile karşı karşıya olduğumuz fikrine ulaştınız bilemiyorum ama eminim yanılıyorsunuzdur. Genelde, bilimkurgu ve uzaylı kelimeleri bir filmi anlatmak için kullanılıyorsa sonu insanlık için pek iyi olmaz. Ya uzaylılar bizi öldürür, ya biz onları öldürürüz, çıkarlar çatışır, anlaşma sağlanamaz ve sonunda dünya harabeye döner. Otur düzelt işin yoksa…
Arrival, bu klasik bilimkurgu konusuna çok farklı bir noktadan yaklaşmış. Bu bile filmin diğer bilindik “dünyaya gelen uzaylılar” bilimkurgulardan ayrılmasını sağlamış. Arrival aslında en temel ve en üzerinden durulması gereken şu basit soruyu sormak istiyor: Daha önce hiç tanışmadığın ve dilini bilmediğin birisi ile nasıl iletişim kurarsın?
Bilindik örneklerden gidersek; Independence Day ve War of the Worlds gibi filmlerde dünyaya gelen uzaylıların niyetlerini biliyoruz. İletişim kurmaya kalksan ne olur, kalkmasan ne olur? Hoş, bahsi geçen filmlerde bile bir iletişim kurma, empati kurma çabası elbet var ama filmin ana olay örgüsüne katkısı sınırlı seviyede kalıyor. Arrival’da, örnek verdiğim filmlerden farklı olarak tüm hikaye bunun üzerine kurulmuş.
“Biz bu heriflerle nasıl anlaşacağız?” noktasında ilerleme kaydedemeyen Amerikan hükümeti, ülkelerine inen uzaylılar ile konuşabilmesi için dilbilimci Louise Banks (Amy Adams) ve teorik fizikçi Ian Donnelly (Jeremy Renner)’i uzay gemisinin yakınına kurulmuş geçici üsste getirir ve uzaylılar ile iletişim kurabilmenin yolunu bulmalarını ister. Aynı zamanda dünyanın diğer on bir noktasında da benzer durumlar vardır ve insan ırkı karşılaştığı bu zorluğu beraber aşmayı hedeflemektedir. Uzaylılarla iletişim çabaları sonuç vermeye başladıkça olaylar beklendiği gibi gelişir, insan ırkının zayıflıkları ortaya çıkar, güç çekişmeleri, kıskançlıklar ve korku kararları etkilemeye başlar.
Nasıl? Şimdi ilginizi çekti hikaye değil mi? İnanın Arrival’ın size sunacakları bununla sınırlı değil. Filmin temel direklerinden olan Sapir–Whorf hipotezi şunu iddia eder: yeni bir dil öğrenmeye başladığınızda o dilde düşünmeye başlarsınız ve bu sizin dünya görüşünüze ve bakış açınıza da nüfuz eder. Buna Dilsel İzafiyet Kuramı da denir. Arrival bir bilimkurgu filminde görmeye alışık olmadığımız bir dil bilimi derinliği kullanarak bunları bize açıklıyor ve bu da uzaylılarla girilen diyalogda yapı taşı görevi görüyor.
Filmin ana hikayesi yukarıda da belirttiğim gibi uzaylılarla iletişim kurma çabası üzerine ama bu filmi özel yapan tek şey bu değil. Filmin baş karakteri olan ve tüm duygu yükünü taşıyan Louise Banks’in hayatından aktarılan parçalar, uzaylılar ile ilerletilen diyaloglara paralel olarak çözülmeye başlıyor ve Arrival’ın finalinde doruk noktasına çıkıyor. Finalde şok olmaya hazır olun.
Arrival çok iyi kurgulanmış, çok iyi çekilmiş, müthiş ses ve müzik efektleri ile donatılmış (Ses ve müzik, görüntülerle muazzam birleştirilmiş. Oscar adaylığı bekliyorum), iyi oyunculuk barındıran, konuya ilginç bir noktadan, doğru bir tema üzerinden yaklaşan, son yılların en iyi bilimkurgu filmlerinden birisi. Yönetmen Denis Villeneuve, kült yapım Blade Runner’ın çekimleri daha başlamamış devam filminin (Blade Runner 2049) dümenini aldığında burun kıvıran kitlenin Arrival’ı gördükten sonra yumuşayacağını düşünüyorum.
Filmin zayıf bulduğum yönlerine gelirsek; muazzam finalinin daha tok anlatılması gerekirdi. Senaryodaki vurucu etki, perdeye tam yansıtılamamış. Filmin temasının dilbilim oluşu tempo sıkıntısı yaratmış. Olayın fiziğine fazla girilmemiş ve dilbilim tarafına detaylı bir şekilde odaklanılmış. Haliyle insan “Peki ama nasıl?” sorusuna da kıyısından köşesinden bir cevap bekliyor ama doyurucu bir açıklama alamıyor. Zaten ona da girse ortada br baş yapıt olurdu.
Ufuk’un Notu: 8/10