Bir Garip Veda Yemeği
Hakan Whatsapp’ına gelen mesajı okumak için telefonunu cebinden çıkardı. Mesaj Ufuk’tan gelmişti ve kafa karıştırmaktan öte bir işe yaramıyordu:
“Grande iptal”
“Nasıl iptal olur? Kimse bana birşey demedi,” diye kısık bir sesle kendi kendine konuştu Hakan. Daha önceden sözleştikleri gibi West Bay’de yeni açılan Türk lokantası Grande’de kendisine veda yemeği verilecekti. Hakan Dubai’de bir iş fırsatı yakalamıştı ve değerlendirmeye karar vermişti. Doha’daki arkadaşları ile bu yemek organizasyonunda vedalaşacaktı. Hatta yemeğe herkesten erken varmak için yola çıkmıştı. Ufuk’tan gelen anlamsız Whatsapp mesajı aracıyla kırmızı ışıkta beklerken gelmişti. Eşi Thipwimon ve oğlu Onur da yanındaydı.
Hakan’ın kendi kendine konuştuğunu duyan Thipwimon merakla ne olduğunu sordu. Hakan onu geçiştirecek birşeyler söyleyip, Ufuk’u aramaya koyuldu. Sonuç başarısızdı. Ufuk’un telefonu kapalıydı. Arap bir kadın sesi çıkıp Ufuk’a ulaşılamadığını belirtiyordu. Hakan bu sesi Doha’ya geldiği ilk günden beri duyduğunu ama halen tam olarak ne dediğini bilmediğini hatırladı. Bu düşünce bulutunu hayali elleri ve kollarını sallayarak dağıttıktan sonra önündeki probleme yoğunlaşmaya çalıştı. Ufuk Hakan için düzenlenen veda yemeğinin iptal olduğunu belirten kısa bir mesaj atmıştı. Şimdi ise kendisine ulaşılamıyordu. Hakan bir daha aradı. Yine aynı kadın sesi ve arapça tam anlamadığı birşeyler… Bir daha denedi… Sonuç aynıydı. Pes etti. Radyoda QBS kanalından gelen saçmasapan bir rap şarkısının konsantre olmasını engellediğini fark etti. Radyonun sesini kıstı ve Kutluhan’ı aramaya karar verdi. Belki o ne olup bittiğini bilebilirdi.
İlk aramada Kutluhan’a ulaşınca içi biraz rahatlar gibi oldu.
“Kutluhan naber abi?” diyerek konuşmaya başladı. Kutluhan Hakan’ın hal hatır soran giriş cümlesini yok sayıp Hakan’ı şoke eden sözler söylemeye başladı. “Hiç iyi değil Hakan. Ufuk’a ulaşamıyoruz saatlerdir. Simay çok kötü oldu. Polise haber vermek zorunda kalacağız.”
Hakan bir an Kutluhan’a ne diyeceğini bilemedi. “İyi de, Ufuk bana az önce mesaj attı. Manyak mısınız oğlum siz?” demek istedi ama ağzından çıkanlar “Ne kadar zamandır haber alamıyorsunuz?” oldu.
Kutluhan Simay’ın ona söylediklerini Hakan’a anlatmaya başladı. “Sabah işe beraber geldik. Sonra kimseye birşey demeden apar topar çıkmış. Bana da işi olduğunu, ofisten çıkacağını hiç söylememişti. Sahaya gitti acil birşey için sandım. Saatlerdir kapalı telefonu. Çok endişeliyim.”
Hakan artık arabayı sağa çekip Kutluhan ile daha ciddi konuşmaya başlamıştı. “Abi, Ufuk bana az önce mesaj attı. Grande iptal diye yazmış.” Cümleler Hakan’ın ağzından bir çırpıda çıkmıştı.
Kutluhan bir kaç saniye birşey söylemedi. Buz gibi bir sessizlik… Sonrasında “Hakan buluşmamız lazım, neredesin?” diyen Kutluhan’ın sesinde bir tutukluk, bir endişe hissediliyordu.
“Gel beni ofisin oradan al. Deniz ofiste. Eşini ve çocuğunu Deniz’in yanında bırakırız. Biz de yolda konuşmaya devam ederiz.” Kutluhan’ın teklifi mantıklıydı. Hakan ilk gördüğü ışıktan U dönüşü yaparak aracının direksiyonunu Al Waab ofise doğru döndürdü.
Hakan, Al Waab ofise geldiğinde saat 19.30’u beş dakika geçmişti. Eşini ve oğlunu Deniz ve Merve’nin yanında bırakıp Kutluhan’ı yanına aldı. Fatih San, Fatih Çardak, Ömer ve Özgür’ün polise gittiği haberini vererek konuşmaya başladı Kutluhan. Hakan olanlara anlam veremiyordu. “Peki bana nasıl mesaj attı?” diye sordu Kutluhan’a. Kutluhan bilemediğini, herkesin bir panik halinde olduğunu STFA, Yapı Merkezi, JV herkesin seferber olduğunu ve Ufuk’u bulmaya çalıştığını söyledi. Sırasıyla Onur, Murat, Selçuk ve Sercan’ı aradılar. Kimse Ufuk’un nerede olduğunu bilmiyordu. Herkes şaşkındı ve olan bitene anlam vermeye çalışıyordu. Doğan Abi “Fenerbahçe’nin durumuna üzülmüş depresyona girmiştir. Çıkar bir yerden” diye takılınca Hakan alındı ve içerledi. Bülent Abi ise olaya farklı bir noktadan yaklaşıp hafif sırıtarak “mekanı değiştirelim uğursuz geldi galiba” demişti. Ufuk’un kayıp olduğu noktası pek umrunda değil gibiydi. Kutluhan sinirden olsa gerek gülmeye başladı. Hakan tepki gösterip komik bir durum olmadığını, Ufuk’un kayıp olduğunu belirtti. Kutluhan özür dileyip “Dur ben bir Fatih’leri arayayım,” dedi.
Kutluhan ve Hakan yaklaşık yarım saatlerini Fatih’lerin bulunduğu polis karakolunu arayarak geçirdiler. En sonunda Hakan pes etti ve isyan bayrağını çekti. “Abi böyle olmayacak, gel biz bir karakola gidelim. Bir de biz kayıp ilanı verelim,” diye görüş bildirdi. Kutluhan Hakan’a hak verirken bir taraftan da birilerine cep telefonundan mesaj yazıyordu.
“Kiminle mesajlaşıyorsun?” diye sordu Hakan.
“Fatih San ile.”
“Ne diyor Fatih? Haber var mıymış?”
“Başvuruyu yaptık. Grande’ye geçiyoruz siz de gelin diyor.”
Hakan “Abi dalga mı geçiyorlar ne Grande’si hala ya?” diye çıkıştı.
“Gel gidelim bakalım, biraz dinlenmiş de oluruz. Salak salak dolaşıyoruz karakol peşinde,” dedi Kutluhan.
Hakan pes etti ve Audi A6 model aracını Grande’ye doğru sürmeye başladı.
Grande’ye vardıklarında Kutluhan telefonda birisi ile konuşmaya başladı. “Geldik geldik park ediyoruz.”
“Kim o?”
“Ömer. Geldiniz mi diye soruyor.”
Arabayı park edip Grande’nin kapısına geldiler. Hakan lokantanın ön kapısına doğru ilerledi ve cam kapıyı açtı. Açar açmaz restaurant’ın içindeki grup bir anda bağırdı:
Sürpriz!!!
En önde Ufuk, hemen arkasında Hakan’ın eşi Thipwimon ve oğlu Onur, onların gerisinde şirketteki Türklerin büyük bölümü, STFA ve Yapı Merkezi çalışanları…
Hakan en başından beri oyuna getirildiğini anlamıştı. Kutluhan herkes Grande’ye gelene kadar Hakan’ı anlamsızca dolandırmıştı. Herkes kahkahalar atarken, Hakan bir taraftan gülmekten kendini alamıyor bir taraftan da restaurant içinde Ufuk’u kovalıyordu. Fikrin ondan çıktığı belliydi. Doha’nın kendisine böyle arkadaşlar vermesine bir taraftan seviniyor, bir taraftan da onlardan ayrılacağı için üzülüyordu. Ne olursa olsun bu grubun bir parçası olmaktan çok mutluydu. Ufuk’un peşinde koşturan babasını gören Onur da Hakan’ın peşine takılmıştı. Kariyerinde de babasını örnek alıp bir büyük projeden bir diğer büyük projeye başarıyla koşacağı gibi…