Milli Takım futbolcuları 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası için kamp yaptıkları Fransa’nın bağ bahçeleri ile ünlü Saint-Cyr-sur-Mer kentindeki otellerinde Hırvatistan maçı hazırlıklarına devam ediyorlardı. Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim son taktik antrenmanda oynatmayı düşündüğü ilk 11’i ekiple paylaşmıştı. Milli takım şampiyonadaki ilk maçı olan Hırvatistan maçında sahaya Volkan-Gökhan-Mehmet-Hakan-Caner-Ozan-Selçuk-Hakan-Oğuzhan-Arda-Cenk kadrosu ile çıkacaktı.
Fatih Terim’in İngiltere ile yapılan hazırlık maçı sonrası kafasında netleştirdiği bu kadro bir çok açıdan Terim’in en güvendiği kadroydu. Fatih Terim, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın kendi üzerinde bıraktığı kadro derinliğini sonuna kadar kullanma yetisine bu turnuvada da ihtiyaç duyacağını biliyordu. Sakatlık ve ceza sıkıntısı çekmezse bu turnuvadaki hedefini 2008’i tekrar ettirmek olarak koymuştu.
Taktik antrenman sonrası oyuncuları yemek saatine kadar odalarına göndermiş, kendisi de istirahatte çekilmişti. Önce ailesi ile telefonda konuştu. Daha sonra da sırasıyla Futbol Federasyonu Başkanı Demirören, Spor Bakanı Kılıç ve UEFA Asbaşkanı Erzik ile telefonda görüştü. Herkesin sesinden saklamaya çalıştıkları heyecanı hissedebiliyordu. Hepsinden gelen destek cümlelerini nezaketle kabul etti. Ne kadar zor olursa olsun bu tarz stresin ve heyecanın tavan yaptığı günleri yaşamak konusunda artık çok tecrübeliydi. Bu anlar, onun en başarılı olduğu anlardı.
Yemekten önce futbolcuları tekrardan bir toplayıp kısa bir motivasyon konuşması daha yapıp yapmamayı düşündü. En iyi yaptığı iş olan oyuncuları psikolojik olarak maça hazırlama konusunda günlerdir yine döktürdüğünü biliyordu. Kendine karşı hiç alçak gönüllü olacak değildi. Futbol dünyasında bu işi kendisinden iyi yapabilen birisi olduğuna inanmıyordu.
Yatağının sağ tarafındaki komidinin üstünde duran telefonuna yöneldi. Karar vermişti, oyuncuları bir kez daha toplayacaktı. Bu konuşmayı daha çok bireysel heyecanları en aza indirmek için kullanacaktı. Gün içinde yeterince vatan millet sakarya edebiyatı yaptığını hissetmişti. Tuncay’ı aradı.
“Alo Tuncay, oyunculara haber yollayın. 15 dakikaya toplantı odasında olsunlar. Maç toplantısı yapacağız,” dedi.
Tuncay talimatı almış bir asker edasıyla cevap verdi. “Tabi hocam, ben hemen ayarlıyorum. Aşağıda görüşürüz.”
Fatih Terim hazırlıklarını tamamladı ve oyuncularla buluşmak üzere odasından ayrıldı. Koridorda oyuncuların bazıları ile karşılaşmayı ummuştu. Tüm odaların kapısının kapalı olmasına ve odalardan çıt çıkmamasına bir anlam veremedi. Geç kaldığını sandı ve adımlarını sıklaştırdı.
Fatih Terim usul usul akan nehir ve yemyeşil bağ bahçeleri manzaralı camlardan dışarıyı seyrede seyrede toplantı odasının önüne vardı. O ana kadar takımdan kimseyle karşılaşmamış olmasının mantıksızlığını çözümlemeye çalışıyordu. Toplantı odasının kapısını açtı. İçerisi karanlıktı ama asıl onu sinirlendiren içeride kimse olmamasıydı. Neredeydi çocuklar? İçinden Tuncay’a saydırmaya başladı. Kesin yanlış anladı diye düşündü. Kapıyı kapatıp arkasını dönmek için hareketlendiği anda içeriden gelen bir ses duydu. Kapıyı tekrar açtı. Toplantı odasındaki projektör çalışmaya başlamıştı ve duvara bir görüntü yansıyordu. Duvarda Türk Milli Takımı futbolcuları belirdi, kolkolaydılar. Görüntüdeki futbolcular üzerlerinde milli formalarla hep bir ağızdan bağırmaya başladır:
Biz Türk Milli Takım futbolcuları olarak, şampiyona boyunca terimizin son damlasına kadar mücadele edeceğimize, verdiğin taktikleri eksiksiz uygulamaya çalışacağımıza, maç içerisinde hangimiz oynarsa oynasın bir an bile sahadaki arkadaşlarımızı desteklemekten geri durmayacağımıza, ülkemizi ve milletimizi en güzel şekilde temsil edeceğimize söz veriyoruz. Biz senin öğrencilerin olmaktan gurur duyuyoruz, sen de bizimle gurur duyacaksın, söz veriyoruz!
Fatih Terim duygusallaşmıştı. Futbolcuların bu yaptığı jesti hiç beklemiyordu. Oyuncularının hepsiyle gurur duyduğunu hissetti. Hepsini alınlarından öpmek istedi. “Bu çocuklar herşeyin en iyisini hak ediyorlar,” diye sesli düşündü.
Koridordan gelen ayak seslerini işitince arkasını döndü. Tüm milli takım ekibi, odasında telefonda görüştüğü Demirören, Bakan Kılıç ve Erzik kendisine doğru geliyordu. Hepsinin alkış tutmaya başladığını, Türkiye! Türkiye! diye bağırdıklarına tanık oldu. Futbolcuların arasında 2008 mucizesinin bir parçası olan oyunculardan bugünkü ekibin bir parçası olan Nihat ve Tuncay’ın dışında Semih’e gözü ilişti. “Sen napıyorsun oğlum burada?” diyerek takıldı.
“Hocam, Hırvatistan maçında bana ihtiyacın olursa diye geldim,” dedi Semih. Bu lafı duyan herkesi bir gülme almıştı. Terim, O an Türk Milli Takımı’nın bu turnuvada 2008’in tekrarını, hatta daha da iyisini yapabileceğine gerçekten inandı.
İşte Türkiye’nin Euro 2016 yürüyüşü böyle başladı… Hırvatistan maçı da o yoldaki ilk engeldi.