Aslında herkesin söyleyecek birşeyi vardır. Sadece nasıl söyleyeceğimizi bilemeyiz. Susan bir insan bile aslında birşey söylüyordur karşısındakine, en çok da kendine.
Bazı insanlar şarkı söyleyerek anlatır derdini. Kimisi enstrüman çalar. Kimisi tiyatro oynar. Kimisi, işi herneyse kendini ona verir. Bazısı yazar, bazısı çizer. Herkes birşeyler söyler.
Bazen geçmişi düşünürüz. Yaşadıklarımızı, yaptığımız hataları, bırakıp gittiklerimizi, bizi bırakıp gidenleri… O zaman da geçmişimizle konuşuruz; “bunu neden yaptın?”…
Rüya görürken bile beynimiz bize birşey söyler. “Sen dinleniyorsun ama peki ya ben?” der. Peki ya kalbiniz? O konuşmaz mı sizinle? Öyle bir konuşur ki! Onun söylediği herşeyi kesin doğru kabul edip az koşmadınız mı kalbinizin peşinden? Çağırdığı yerlere gitmediniz mi? Uykuda dahi uyumayan beyninizi dinlemeyip kalbinizin söylediklerini doğru kılmadınız mı hiç?
Hayatta kararlar vermemiz gerekir. Karar vermek zorunda olmasak verdiğimiz kararların sonuçları ile yüzleşmek zorunda olmasak, tecrübe kazanabilir miydik? Olgunlaşabilir miydik? Etrafımızda bize birşeyler söyleyen insanlar hep vardır. En çok da kendi içimizdeki sesleri dinlemek zorunda kalırız. Susturması biraz zordur içsesi…
İçsesini kontrol edebilen, etrafındaki insanların söylediklerinden gerekeni duyan gerekeni duymamazlıktan gelen, kendi söyleyeceklerini içine atmayan, yeri gelince susan, yeri gelince konuşan… İşte olmamız gereken bu… Zor mu? Evet. Bu insan olabilir miyiz? Olmalıyız…