The Pursuit of Happyness hakkında bugüne kadar tek kelime bile etmemiş olduğumu fark ettiğimde gözlerime inanamadım. Filmi uzun zaman önce Düşlerden Gerçeğe‘de incelediğimi ve düşüncelerimi sizinle paylaştığımı sanıyordum. Meğer benim en sevdiğim filmlerden birisi olan The Pursuit of Happyness için bugüne kadar kalem dahi oynatmamışım. Bir çırpıda durumu kontrol altına almaya karar verdim ve bu eksikliği ortadan kaldırmak üzere harekete geçtim. Bu doğrultuda yazdığım aşağıda okuyacağınız yazıyı kendini affettirme çabası olarak görebilirsiniz.
The Pursuit of Happyness’ın Künyesi
Başrollerinde Will Smith ve öz oğlu Jaden Smith‘in olduğu The Pursuit of Happyness bir biyografik dramdır. Film, işadamı Chris Gardner‘ın işadamı olmadan önce yaşadığı zorluklara değinir ve sizi duygular denizinde yüzdürür.
Bu yazıda, sizlere bu filmi tanıtmaktan çok, ne zaman moralim bozulsa, yüzüm düşse; beni ayağa kaldırsın, kendime getirsin diye izlediğim The Pursuit of Happyness‘ın bizlere öğrettiği dört değerli vasıftan bahsetmek istiyorum. Bunu yaparken, filmde geçen bazı sahnelerden de yararlanacağım. Eğer, bir insanın inebileceği en dip noktaları gözler önüne seren bu güzel ve bir o kadar özel filmi henüz izlemediyseniz bu yazıyı okumayı şu an bırakın ve lütfen filmi bir yerlerden bulun ve hemen izleyin. Filmi izledikten sonra tekrar buraya gelip okumaya devam edebilirsiniz.
Eğer filmi daha önce izlediyseniz sorun yok. Okumaya devam.
İşte The Pursuit of Happyness’ın bize öğrettiği ve başarılı olmak isteyen herkesin sahip olması gereken dört değerli vasıf:
1- Hiç bir koşulda pes etmemek
The Pursuit of Happyness, Chris Gardner‘ın eşi ile yaşadığı sıkıntıların ardından, beş yaşındaki çocuğu ile birlikte sokaklarda yaşadığı dönemi konu alıyor. (Burada ufak bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Filmde yaşananlar bire bir Chris Gardner‘ın gerçekten yaşadığı şeyler değil. Bunun bir adaptasyon filmi olduğunu unutmayalım.) Bir insanın kendi çocuğuna bakamaması, ona sıcak bir yuva sunamaması, cebinde su alacak bile parasının olmaması bir çok insan için intihar sebebi bile olabilirken, Chris Gardner‘ın bunlara göğüs gerdiğini, asla pes etmediğini ve hep çabaladığını görüyoruz. Yılmıyor, bıkmıyor ve başarı için tekrar tekrar denemeye devam ediyor. İşte biz de The Pursuit of Happyness‘ta Chris Gardner‘ın yaşadıklarından ders çıkarmalı ve karşımızda nasıl bir engel olursa olsun asla pes etmemeli, denemeye ve çabalamaya devam etmeliyiz. (Ben şu an bunları yazarken bile içimde bir enerjinin yoğunlaştığını, bir şeylerin dürttüğünü hissedebiliyorum.)
2- Hayata küsmemek
Başkası olsa daha yarısında bayrakları indireceği şeyler yaşarken bile pes etmeyen Chris Gardner‘ın çocuğuna olan sevgisi, inancı ve umudu ile hayata tutunduğunu görüyoruz. Ufak şeylerle mutlu olmaya çalışıyor. Çocuğu için daha iyi bir gelecek umuduna tutunarak, her türlü engelle mücadele ediyor. Daha iyisini yapabileceğine inanıyor. Hayatın, pes etmeyenleri, dürüst olanları ödüllendireceğini düşünüyor ve şikayet etmiyor. Başkasını suçlamıyor, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. İşte biz de lanet okumamalı, kıskançlık yapmamalı, suçu başkasına atmamalı ve mutluluğu küçük şeylerde aramalıyız. Nefes aldığımız her an için, doğan güneşi gördüğümüz her sabah için içtenlikle şükretmeli, sahip olduklarımızın kıymetini bilmeliyiz. Bizden daha kötü durumda yaşama tutunmaya çalışan milyonlarca insan olduğunu unutmamalıyız. Bu çoğu kişinin savunacağı gibi Polyannacılık değildir, bilakis realistliktir.
3- Kendine güvenmek
The Pursuit of Happyness‘ta Chris Gardner‘ın ne kadar zor durumda olursa olsun kendine olan güveninden ve karşı tarafta oluşturmak istediği olumlu izlenimden taviz vermediğini görüyoruz. Muazzam bir özellik. Nezaretten üstü baş perişan bir şekilde koşarak gittiği iş görüşmesinde bile önünü iliklemeye çabaladığını, heyecanlı, samimi ve güven dolu bir şekilde insanların elini sıkmaya çalıştığını görüyoruz. Başkası olsa, görüşmeye gitmeyebilir ya da tüm görüşme boyunca ağlayıp sızlayabilirdi. O ise, içinde bulunduğu durumu en dürüst şekilde anlatmayı ve sıkıntının, stresin onu yönetmediğini masanın karşısında oturanlara göstermeyi seçiyor. Bunu çaresizlikten yapıyor olsa da, bu tavrı gösterebilecek öz güvene sahip olmak müthiş bir meziyet. Tam bir hayat dersi. Eğer sorunlara teslim olursak onları nasıl aşabiliriz ki? Kendimize güvenmemiz şart.
4- Paranın kolay kazanılmadığını bilmek
Beş kuruş parasız, başını sokacak bir evi dahi olmadan, küçük oğlu ile yaşama tutunmaya çalışan Chris Gardner‘ın zorluklarla mücadelesi, paranın kıymetini anlamamız açısından bize ders olacak sahneler barındırıyor. Mesela; az çok dememeli, geleceğe yatırım yapmalıyız. Elimizdekinin kıymetini bilmeli, har vurup harman savurmamalıyız. Bugün elimizin altında olan olanaklar, bir sabah kalktığımızda uçup gitmiş olabilir. Paraya ve maddiyata teslim olmamalı, paranın yaşamımıza devam edebilmemiz için gereken bir araç olduğunu, yaşama amacımız olmadığını kendimize hatırlatmalıyız. Ancak bu şekilde paranın değerini anlar ve onu kontrol edebiliriz. Yarın ne durumda olacağımızı hiç birimiz bilemiyoruz. Alın terimizle, saatlerce, günlerce çalışarak kazandığımız paranın, ne zorluklarla elde edildiğini unutmamalı ve adımlarımızı bu bilinçle atmalıyız.