2014 yılında vizyona girmiş olan Guardians of the Galaxy benim DVD’sine sahip olduğum ilk ve tek Marvel filmidir. James Gunn‘ın Guardians of the Galaxy’sini o kadar severim ki, ne zaman canım eğlenceli bir şeyler izlemek istese, açar hiç sıkılmadan sonuna kadar izlerim. Haliyle benim için yeri bu kadar özel olan bir filmin devam filmlerinden duyduğum beklenti de bir hayli yüksekti.
Dünya dönmeye devam etti, günler geçti, mevsimler mevsimleri izledi ve 2017 yılının Mayıs ayının 5. günü geldi çattı. Ben de sıcak bir Doha gününde Guardians of the Galaxy Vol. 2 filmini izlemek üzere Pearl Qatar’daki Novo Cinemas‘ın IMAX salonundaki yerimi aldım. Dışarıda 40, salonda 10 derece bir hava vardı. Zaten geçmiş tecrübelerim bana yol göstermiş ve salona battaniye ile gitmiştim başıma gelecekleri bilerek. Evet doğru okudunuz, battaniye dedim. Doha’da sinemaya gitmek böyle değişik kafalar yaşamanıza neden olabiliyor.
Guardians of the Galaxy Vol. 2’den Ne Umdum, Ne Buldum?
Filme gitmeden önce, filmi izlemiş olanların ilk düşüncelerini okumuş ve yazının giriş paragrafında belirttiğim yüksek beklentime ufak bir ayar çekmiştim. (Son dönemde, vizyona girmesini büyük bir hevesle beklediğim filmlerle ilgili eleştirileri okuyup beklentimi ona göre ayarlamayı huy edindim. Üst üste yaşadığım hayal kırıklıkları sonrası beynimin bilgi işlem merkezinde alınan bürokratik bir karar olsa gerek…)
Okuduğum eleştirilerde herkesin ortak kanısı ilk filmin bir tık altında kalan bir yapım ile karşı karşıya olduğumuz şeklindeydi. Ben de, bir kez daha sinema salonunu hayal kırıklığı ile terk etmemek adına beklentimi bu seviyelere indirmiş ve sıcacık Nutella Krep’im elimde koltuğuma yerleşmiştim.
Film bittikten ve ben gerçek hayata geri dönüp karnımdan gelen gurultuları bastırmak için yiyecek bir şeyler araştırırken film ile ilgili aklımdan geçen ilk düşüncelerim ise şöyle olmuştu: Guardians of the Galaxy Vol. 2 ilk film kadar özel bir film değil, evet. Ama ilk filmin yaptığı gibi, beni salondan büyük bir keyif ile uğurluyordu. Eh, zaten bir film için öncelikli başarı kriteri izleyicinin gördüğü şeylerden keyif almasını sağlamak değil mi? Elbette ki, filmin beni eğlendirmiş, güldürmüş ve ilk filmdekine benzer duygular yaşatmış olması, tüm beklentileri karşıladığı anlamına gelmiyor.
İki Film Arasındaki İnce Detaylar
Guardians of Galaxy Vol. 2, ilk filmin kaldığı yerden devam eden bir hikayeye sahip. Düşlerden Gerçeğe’de yazdığım inceleme yazılarımda filmlerin sürprizlerinden bahsetmeyi (yani spoiler vermeyi) sevmediğim için bu filmin hikayesine ait hiçbir şeyi açık etmeyeceğim ama filmin en zayıf halkasının senaryo olduğunu da belirtmek zorundayım. Hatta bunu biraz detaylandırmak istiyorum izninizle.
2014 yapımı Guardians of the Galaxy, Marvel evreninin sinema seyircisi tarafından pek bilinmeyen karakterlerine odaklanırken, çok iyi seçilmiş mizah, eğlence ve müzik ögelerinden güç alıyordu. Bir orijin hikayesi olduğu için yeni karakterleri bize sevdirmekle ve tanıtmakla yükümlü de bir filmdi. James Gunn bandrollü ilk film bu dahiyane hamleler sayesinde beklentileri misliyle aşarak, büyük bir başarı elde etti. 195 milyon dolarlık bütçesini neredeyse dörde katladı ve 775 milyon seviyesinde gişe elde etti. Filmin bu başarısı, eksik kaldığı yönlerin üzerine gidilmesinin de maalesef önünü kesmiş oldu. Çünkü tutan bir formül bulunmuştu ve çalışan saatle oynayıp bozmaya gerek yoktu.
Guardians of the Galaxy Vol. 2 filmine baktığımızda ise, James Gunn’ın artık karakterleri bize tanıtmak gibi bir derdi olmadığını, sanki 15 sayfalık bağımsız bir çizgi roman öyküsünü bize anlatırmış gibi bir senaryo ve kurgu seçtiğini görüyoruz. Bu noktada şunu aklımızın bir kenarında tutmayı unutmayalım: James Gunn hem birinci hem de ikinci filmin yönetmeni ve aynı zamanda da senaristi. Yani ipler tamamen onun elinde. Eğer o böyle bir film çekmesi gerektiğini düşünmüşse, bunun bir nedeni olduğunu bilmeliyiz. Amaç pekala bizi 3. filme hazırlamak olabilir.
Filmin Yapıtaşlarını İnceleyelim
Guardians of the Galaxy Vol. 2 muhteşem bir açılış sahnesi ile başlıyor. Üst üste defalarca izleyebileceğim ve benliğime en iyi açılış sahnelerinden biri olarak kazınacak güzellikte bir sahne… Film, açılıştan gelen bu tempoyu koruyacakmış gibi bir imaj çiziyor ama ilk filme kıyasla daha ağır ilerleyen, karakterler arası ilişkilere ve onların gelişimlerine odaklı bir havaya bürünerek, duygusallığın bir Marvel filmi için limit sayılabilecek noktalarında geziyor. Bunun bilinçli bir tercih olduğu belli. Karakterlerin, gelişimlerini tamamlayıp, istenen çizgiye çıkması için (Infinity War filmi öncesi diyelim) mutlaka yaşamaları gereken olayları bu filmde yaşadıklarını görüyoruz. Yani, biz seyirciler, filmin başındaki karakterlerin filmin sonunda değişmiş ve hatta gelişmiş olduklarına tanık oluyoruz. Bu açıdan bakınca Guardians of the Galaxy Vol. 2 bir geçiş filmi olarak tanımlanabilir. Durumun bu olduğunu filmin hemen ardından gösterilen post-credits sahnelerinde iyice anlıyoruz. İleriye dönük atılmış 5 adet yem sahne… Hepsi de Marvel Cinematic Universe için önem arz eden ve göründüğü kadar basit olmayan, bambaşka hikayelere yol yapabilecek sahneler… Güzel hamle James!
Guardians of the Galaxy Vol. 2 ile ilgili en ciddi eleştiri Marvel Cinematic Universe içerisinde ana hikayeye (Kaptan, Infinity War’da inecek var!) ciddi bir katkı yapmadan, kendi mahallesinde takılan, risk almayan bir yapım olduğu hakkındadır. Bu eleştiri anlaşılabilir olmakla birlikte Guardians of the Galaxy’nin kendi başına takılan bir film olmasında ne gibi bir sakınca olduğunun da sorgulanması gerekiyor. Şu haliyle filmlerin her sahnesinde bir gönderme, bir sürpriz (easter egg) aramanın artık kabak tadı vermeye başladığını konuşmamız gerekmiyor mu? Filmlerin keyfini sürmek varken hazine avcıları gibi ipucu peşinde koşmaya ne gerek var? Lost ile hayatımızın bir parçası haline gelen teori kasma hastalığı süper kahraman filmlerinde tavan yapmış ve tüm sektörü ele geçirmiş durumda. Ah o J.J. Abrams yok mu o J.J., hepsi onun suçu!
Guardians of the Galaxy Vol. 2, Kurt Russell ve Sylvester Stallone gibi iki büyük oyuncuyu Marvel Cinematic Universe içerisinde görmemize vesile olması açısından da önemli bir film (Kasım ayında vizyona girecek olan Thor: Ragnarok ile Jeff Goldblum ve Cate Blanchett da bu ekibe katılacaklar. Of bana birşeyler oluyor!). Marvel’ın evrenini genişletip, bizleri yeni karakterler ile tanıştıran Guardians of the Galaxy Vol. 2’yu büyük resmin içine sokmak istemediğinden şikayet edenler, filme bu açıdan baktıklarında daha optimist bir görüşe doğru kayacaklarını düşünüyorum (Bardağın boş tarafında olanlar aşağı düşüp bizim buraya gelecekler, Newton’dan kaçış yok).
Filmin oyuncu kadrosu ve karakterlerine gelirsek… Filmin en sempatik karakteri tartışmasız Baby Groot (Seslendirenin Vin Diesel olduğunu söylememe gerek yok sanırım). Onun kadrajda olduğu her an, biz seyirciler tontik bir kedi patisi ya da etrafa gülücükler saçan 3 aylık bir bebek görmüş gibi surat ifadelerine sahip oluyoruz. (Keşke birisi Baby Groot’un perdede olduğu an biz seyircileri fotoğraflasa da görsek suratlarımızı.)
Drax (Dave Bautista şukela bir performans göstermiş), naifliği ve kıt zekası ile bizi güldürüyor ve filmin espri lokomotifi rolünü üstleniyor. Star-Lord (Chris Pratt bildiğimiz gibi) ve Gamora (Zoe Saldana yine yeşil, yine yeşil) ilk filmden bildiğimiz gibiler… Rocket (Bradley Cooper) yine haylaz ve zeki… Yeni karakterlerin performansları sürpriz olsun. İzleyin, kendiniz değerlendirin.
Daha Fazla Dağılmadan Toparlamaya Başlayalım
İlk filmin özgünlüğünü (eşsiz tat buradan geliyordu) ikinci filmde de aramak belki de biz seyircilerin hatasıdır. Sonuçta, ilk filmde tutan çoğu şeyin, aynı formülle tekrardan kullanıldığı (müthiş şarkılar, şahane görsel tasarım gibi) bir yapım var karşımızda. Eğlenceli, renkli, keyifli ve çoğu kişi için tatmin edici bir film Guardians of the Galaxy Vol. 2. Keşke hikaye ilk filmin gerisinde kalmasaydı ve daha doyurucu olsaydı. Bunu söylemiş olmama rağmen James Gunn‘a kızamıyorum çünkü yarattığı atmosfer o kadar eğlenceli ve keyifli ki, en fazla “Sevgili James, bu sefer olmamış ama bir dahakine biraz daha hikaye üzerine eğil, olur mu?,” şeklinde bir şeyler diyebiliyorum.
Şuna da değinmek gerekiyor; Guardians of the Galaxy‘nin tutmuş olması Marvel Cinematic Universe’in başına gelen en olumlu şeylerden birisi oldu. Bu çok da beklenmeyen başarının etkilerini görmeye son Marvel yapımlarında başlamıştık ama en ciddi değişim Kasım ayında vizyona girmesi planlanan Thor: Ragnarok‘ta yaşanacak gibi görünüyor. Bitmiş tükenmiş, patlak lastikle yalpalaya yalpalaya devam eden Thor serisini, James Gunn‘ın Marvel Cinematic Universe’e kattığı pastel renk kullanımı, eğlence miktarını arttırma ve doğru müzik seçimleri ile tekrar ayağa kaldırma fırsatının deneneceğini, Thor: Ragnarok fragmanından anladık. Bu fragman sayesinde de ilk defa bir Thor filmine dair olumlu düşüncelere sahip bir kitle oluştu (Hala yerden yere vuranlar mevcut).
Guardians of the Galaxy Vol. 2 ilk filmi sevmiş kitleye benzer bir deneyim vadederken, fantastik filmlere, süper kahraman filmlerine ilgi duyan herkesin izlemesi gereken güzel ve özel bir seyirlik olmayı başarıyor. Hikaye konusundaki kıtlığını bu seferlik affedebiliriz. Ama üçüncü film de senaryo açısından sınıfta kalırsa bu sefer bozuşuruz, tamam mı James’cim?
Ufuk’un Notu: 8/10