Yukarıda saydığım üç ismin ortak noktası nedir? Üçü de bir dönem Hürriyet’te köşe yazarlığı yapmış son dönemde de Başbakanı eleştirmiş kişiler. Peki bu isimlerin başka ortak noktaları var mı? Evet var, üçü de Hürriyet’ten ayrılıp daha uçlardaki gazetelere geçtiler. Bekir Coşkun Cumhuriyet‘e, Emin Çölaşan Sözcü‘ye (Daha sonra Uğur Dündar da bu gazetede yazmaya başladı) ve Özdemir İnce Aydınlık Gazetesi‘ne geçti.

Gelin bu olayı şu şekilde yorumlayalım; bu isimler agresif yazıları ve Başbakanı eleştirel yaklaşımları nedeniyle Başbakan’ın talimatı ile görevlerinden alındılar ve sadece kendileri gibi düşünen kişilerin okuduğu daha uçlardaki gazetelere geçtiler. Bu şekilde halkın bu eleştirel yaklaşımlardan etkilenip Başbakanı sorgulamasının önüne geçilmiş oldu. Çok mu mantıksız geldi size? Peki o zaman bir de şu şekilde yorumlayalım; Bu insanlar o kadar fazla eleştiri yazmaya başladılar ki kendi okuyucuları bile rahatsız olup okumayı bıraktı, gazetelerine şikayetler gelmeye başladı, gazete yöneticileri de çaresiz kendileri ile yollarını ayırdı. Köşe yazılarını ise ancak kendileri ile taban tabana paralel eski yol arkadaşlarının da yer aldığı gazetelerde devam etmek durumunda kaldılar. Sizce hangisi daha mantıklı?

Ne olursa olsun ben bu yazarların Türkiye’nin kimliğini bulmasında, gidişatını sorgulamasında önemli olduğunu düşünüyorum. Savunursunuz savunmazsınız, desteklersiniz desteklemezsiniz ama farklı düşünceleri gerekirse acıtacak şekilde söyleyebilecek insanlara her demokraside ihtiyaç vardır. Sırbistan Başbakanı’na Temel İçgüdü filminden fırlama şakalar yapılıyor. Türkiye’de böyle birşey olabileceğini hayal dahi edemiyoruz. Black Mirror diye bir dizi var. Açın ilk bölümü izleyin. Türkiye’de böyle birşey olsa neler olurdu bir düşünün. Tek tip insan, tek tip akıl, tek tip düşünce. Asıl hedef ne yazıkki bu ama biz bunu kıracak alternatifi yaratamadığımız sürece, bu süreç ilerlemeye devam edecek ve olan bizden sonraki nesillere olacak.

Fringe’in Ardından

Fringe benim için çok özel bir diziydi. İlk bölümü izleyip beğenmemiştim. Sonrasında tekrar şansımı denemeye karar verip birkaç bölüm üst üste izledim. Hikaye anlam kazanmaya başladığında olan olmuş artık düzenli bir Fringe izleyicisi olmuştum. Gel zaman git zaman Fringe’i günü gününe takip etmeye çalıştım ve her güzel şey gibi Fringe de sona erdi. Son sezonlar beklentimi düşürmüş olsa da Fringe benim için hep olumlu hatırlanacak bir dizi olarak kalacak. Karakterleri, ilgi çekici hikayesi ile beni hep cezbetmişti. Son bölümüne ait spoiler vermeyeceğim elbette. Keşke daha özel bitseydi, tek diyeceğim bu. Lost sonrası bir J.J.Abrams dizisi daha bitmiş oldu. Person of Interest‘e başlamayı düşünüyorum. Sanırım J.J. benim bir dizden ne aradığımı çözmüş ki onun dizileri hep ilgimi çekiyor. Bu arada J.J. hem yeni Star Trek hem de yeni Star Wars filmlerinin yönetmen koltuğunda. Haketti mi? Bence denemeye değer. Hollywood sinemasına farklı bir bakış kattığı kesin.

Bir Cevap Yazın