Mutluluk… Hayatta hepimizin sahip olmak istediği bir şey. Herkes ona ulaşmaya çalışır ama bunu farklı şekilde gerçekleştirir. Kimisi için mutluluk o gün karnının doyabilmesidir, kimisi için doğum gününde ailesinin hediye edeceği son model bir arabadır. İkisi de mutlu olur, amaç aynıdır ama araç kişiden kişiye farklılık gösterir.
Peki insanları neyin mutlu edeceğini biz belirleyebilir miyiz? İnsanların mutluluklarını yönetebilir, onları yönlendirebilir miyiz?
Mutluluk hissi temelde aynı iken, bu hisse ulaşmamızı sağlayan olaylar neden farklılık gösterir? Bunu tetikleyen şeyler; kişinin kendisi, çevresi ve iletişim organları ile kişi üzerine oturtulmaya çalışılan özelliklerdir.
Yaz geldi mi görsel ve yazılı basın hemen sahile iner, diskolara, “beachlere” akın eder, bikinili manken kızları, kaslı erkekleri gösterir onların “tozpembe” hayatlarını bize sunar. Her şey harika görünür, bu kişiler gündüz “beach club”da güneş altında yanarlar, denize girer, gece de disko bar gezerler, hayatın tüm mutluluklarını yaşadıkları size pompalanır da pompalanır. Siz de ister istemez o mutluluğu yaşamak istersiniz. Sanki asıl mutluluk oymuş gibi hissetmeye başlarsınız. Ona sahip olamamak da sizde mutsuzluk yaratır. Hemen o insanlara benzemeye başlarsınız. Kilo vermeye spor salonlarına akmaya başlarsınız. Sağlıklı olmak gayesi ile değil, o insanlara benzemek için çırpınırsınız. Tabi arada sırada sürekli üzerinize üzerinize gelen fast food reklamlarına karşı gelemez ve kendinizi bir hamburgerciye atarsınız. (Dünyadaki hemen hemen tüm fast food ve gıda zincirlerinin amblemlerinin içinde kırmızı renk olması sizce bir rastlantı mı? Burger King, KFC, Pizza Hut, Mcdonalds, Coca Cola vb. Kırmızı bir şey mi ima ediyor acaba? Bir düşünün bakalım.) Sonuçta kiloları alırsınız tabi. Eh bu durumda o kiloları vermek lazım şimdi. Hadi bakalım koşu bandına, yulaflı bisküvilere ve zayıflama ürünlerine hücum… İşte ben buna “yönlendirilmiş mutluluk” diyorum. Bu sizin mutluluğunuz değil, size “mutluluk işte budur” diye pompalanan sanal bir mutluluk. Birçok konu için geçerlidir bu.
Ben sizin mutlu olup olamayacağınıza yön verebilirim. Mesela; adresinize 2 tane hediye paketi yollarım. Ancak sadece birine sahip olabileceğini söylerim ve sizi seçim yapmak zorunda bırakırım. Seçim yapmak insanları her zaman mutsuzluğa sürükler. Kaybedeceğiniz şeyin değeri sizi korkutur ve karamsarlığa sürüklenirsiniz.
Peki ya ben size sadece bir tane hediye paketi yollasam? İçinden de muhteşem bir hediye çıksa… Ne kadar mutlu olursunuz değil mi? İşte ufacık bir seçim ile bile sizi mutluluk ile mutlu olamama hisleri arasında bırakabilirim. Yani sizin mutluluğunuzu kontrol edebilirim.
Şu anki dünya düzeni de bize bunu pompalıyor. Aaaa xxxx yok mu sende? “Hemen almalısın çok güzel, herkeste var.” Siz aslında o xxxx dediğimiz her ne ise, o olmadan da mutluydunuz ama ona sahip olan herkesin daha mutlu olduğunu ve kendinizin mutsuz olduğunu hissetmeye başladınız. Bunu nasıl atlatabilirsiniz? Elbette gidip o xxxx’i alarak. İşte ben buna “kapitalizm mutluluğu” diyorum. Bir çeşit yönlendirilmiş mutluluk.
En üstte Hindistan’da çekilmiş bir aile fotoğrafı var. Sizce yönlendirilmiş mutluluk bu insanların umurunda mı? Bizi mutsuz kılan şeyler onların umurunda mı?
Basit yaşamalıyız, basit…
Not: Benim bu konuyu yazmama kaynak oluşturan konuşmayı bu linkten izleyebilirsiniz.
[…] yılında bir Ted konuşmasından etkilenip Yönlendirilmiş Mutluluk başlıklı bir blog yazısı yazmışım. Bundan on üç sene önce de mutluluk üzerine kafa yorduğum bir dönem varmış […]