Doha’da hafif tozlu bir cuma sabahına uyandık.
Haftanın dinlenme günüme feedly’deki içerik kaynaklarımdan gündemi inceleyerek başladım. Başlıktaki haberi de o okumalarım sırasında gördüm.
“Konuya nereden girmeliyim?” diye kendime sorarken konuyu işselleştirip kendimize bazı sorular sormamızın doğru olacağına kanaat getirdim.
Başlıktaki soruyu tekrar soralım: Altı yıldır gözünüz gibi baktığınız, canınızdan çok sevdiğiniz yavrunuzun okula başlama yaşı geldi. Okulun da bir hayli uzak ve üç vasıta değiştirmeniz gerekiyor. Yavrunuzun o yolları tek başına teperek okula gitmesine izin verir misiniz?
Şurada ufak bir anket yapma niyetim yok. Cevabı hepimiz biliyoruz; “Elbette izin vermem, manyak mısın?” Cevabınızı görüyorum ve arttırıyorum; Benim annem beni yan mahalledeki ortaokula bile kendi bırakırdı. Okula gitmek için karşıdan karşıya geçmem gereken ışıklardan geçmeyeceğime söz verip 500m gerideki üst geçitten kendi başıma gidebilmek için annemi ikna edene kadar bir kaç ay harcamıştım.
Belki benimki ekstrem bir örnek oldu ama Türkiye güveli bir ülke değil. İstanbul güvenli bir şehir değil. Hepimiz bunu biliyoruz. Peki bizim hep imrenerek baktığımız “Batı” bu konuda nasıl davranıyor? Onların bakış açısı da bizden pek farklı değil. Peki Japonya’da bu iş nasıl yürüyor biliyor musunuz? Aşağıdaki videoyu izleyelim ve tartışmaya öyle devam edelim.
İngilizce sıkıntısı olanlara videoda neler gördüklerini madde madde özetleyeyim:
-Japonya’da bir çekirdek ailede, evin tek çocuğu olan yedi yaşındaki Noe, evi döndürmek dışında hemen her ihtiyacını kendi kendine gideriyor. Bunlar arasında; kendi kendine banyo yapmak, yemeğini kendi yemek, saçını kendi taramak, ödevini kendi yapmak ve hatta okula üç vasıta değiştirip kendi gitmek de var.
-Japonya’da “Çok sevdiğin çocuğunu yolculuğa yolla” diye bir atasözü var. Yani küçük yaşta sorumluluk vermek nesillerdir devam eden bir uygulama, bir gelenek, bir kültürel gerçek.
-Japonya’da küçük çocukların evlerinden çıkıp kendi başlarına markete/okula vb. yerlere ilk gidişlerini gizli kamera ile takip eden bir şov programı var. (Soru: Bizdeki evlilik programlarının bir türevi olarak görebilir miyiz acaba?)
-Jaonya’da suç oranı inanılmaz derecede düşüktür. Batılı bir güvenlik uzmanı bir sene boyunca sadece bir adet çocuk suçu gözlemlediğini belirtiyor (Göçmenlik şartları ne acaba?).
-Japonya’daki çocuklara erken yaşta kendi ayakları üzerinde durma yetisi kazandırma alışkanlığı Batıda yok. (Buna biz de dahiliz. Tabi Türkiye’deki şehir ve kırsal kesim yaşam koşullarındaki farklılığı göz ardı etmiyoruz. Burada bahsettiğimiz şehir hayatı, köy değil.)
-Noe’ye zıt olarak, Avustralya’da 10 yaşındaki Emily’nin beslenme çantasına kadar babası hazırlıyor. Okula da babası getirip götürüyor. Emily’ye, “Okula kendin gitmeyi hiç düşündün mü?” dediklerinde şok geçiriyor. Böyle birşeyi hiç düşünmemiş bile. Biraz düşündükten sonra “fena olmazdı aslında” diyiveriyor. Yani Emily’ye o özgüveni versek tercihi kendi başına gitmek yönünde olabilir.
-Emily’nin babasına Japonya’daki uygulamadan bahsedince, çocuğun erken yaşta sorumluluk kazanması anlatılınca, kafasında ampuller yanmaya başlıyor ve “Beni düşüncelere sevkettiniz. Bunu değerlendireceğim” diyor.
Dünya, günümüz teknolojik imkanları ile her ne kadar globalleşiyor olsa da, ülkeden ülkeye, milletten millete, ırktan ırka yıllardır gelen gelenek ve görenekler henüz yok olmadı (Evet, ne yazıkki distopik bir gelecek öngörüyorum). Japonya’daki güvenli yaşam ve erken yaşta sorumluluk sahibi olmak bugün imrenerek baktığımız Batı’nın bile ulaşamadığı bir değer.
Batı’dan çıkan ve tüm dünyayı saran küresel sermaye baskısı ve popüler kültür, çocuklarımızın beyinlerini çok erken yaşta cinsellik, para, silah, savaş gibi o yaşlarda hiç bulaşmamaları gereken konularla esir alıyor. Bunun nedeni elbette birilerinin zengin olma ve arzuladıklarını elde etme isteği. ABD’nin belirsiz aralıklarla yaşadığı, silahlı okul saldırılarının da temelinde bu var. Herkes bunun farkında ama çarklar böyle dönüyor ve kimsenin dönen çarklara çomak sokmaya gücü yetmiyor.
Japonlar henüz bu yozlaşmayı diğer ülkelerin yaşadığı boyutlarda yaşamadığı için farklı kalmayı başardı. Evet kendi içinde bazı değer kayıpları yaşıyorlar ama global yozlaşmanın tamamen içinde değiller. Biz de şehirleşmenin yaygınlaşması ile kültürel ve geleneksel değerlerimizi kaybetmeye başladık. Bazı uygulamaları Batı örneği üzerinden değil de japonya gibi kültürel değerler ve gelenekler olarak bize nispeten daha yakın ülkelerden alsak fena olmazdı, değil mi?
Bu konuda biraz düşünmemiz gerekiyor. Nasıl bir nesil yetiştiriyoruz?
Siz ne düşünüyorsunuz?