Miray kariyeri için doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Aldığı kararın arkasında durmuş ve tecrübe kazanmayı tercih etmişti. Bugünü yaşamak yerine, yarına yatırım yapmaya karar vermişti. Evet, verdiği karar doğruydu. Yoksa yanlış mıydı? Sürekli kendine aynı soruyu soruyordu: Şu an burada olmasam nerede, ne yapıyor olurdum? Yarını düşünmek zorundayım ama peki ya yaşadığım bugünü bir daha yaşayabilecek miyim? Kendi içindeki tartışması masasına yanaşan birinin ayak seslerini işitmesi ile son buldu. Gelen Sinem’di.
Miray, bu sana gelmiş.
Nedir bu?
Bilmiyorum sekterin masasında gördüm, üzerinde senin adın vardı.
Miray, elindeki zarfa baktı. Güzelce kapanmış zarfın üzerinde beş harften oluşan bir isim yazıyordu.
“Allah Allah bu da ne ki şimdi?” dedi Miray. Ofisin her işe burnunu sokmayı huy edinen teknikeri İlker, Miray’ın elindeki zarfı onbeş metreden fark etmiş ve ofisin bir ucundan diğerine “Miray! O elindeki ne?” diye bağırmıştı. Sinem İlker’e son derece küçümseyici bir bakış attı ve ağzını hafifçe hareket ettirdi. Artık içinden ne söylemek geçtiyse… İlker, gereksiz salça olmanın verdiği haklı gururla sırıtıp kafasını yine masasına çevirdi. Her onbeş dakikada bir yaptığı ve yapacağı gibi…
Miray zarfı ışığa tuttu. İçinde zarfa göre son derece küçük bir kağıdın hayal meyal silüetini görmüştü. Zarfı açmadan içindeki anlamaya çalışmayı severdi. Abisinden öğrendiği bir eğlenceydi. Aslında zarfın içindeki küçük kağıdı daha zarfı eline alır almaz hissetmişti.
Zarfı açtı ve elini zarfın içine götürdü. Küçük kağıdı yavaş yavaş çıkarmaya başladı. Sinem’in içinden ne çıkacağını merak ettiğini anlamıştı bu yüzden onunla biraz uğraşmak istedi. Sinem en sonunda “Çıkar artık şunu” dedi. Miray kağıdı eline aldı ve katlanmış kağıdın üst tarafında yazanı sesli okudu: “Cevabını yarın öğlene kadar bekliyorum.”
“Bu da ne demek şimdi?” dedi kısık sesle Miray. İkiye katlanmış kağıdı açtı ve yazan yazıyı Sinem’e okudu.
“reves inirelkemey nisim naylati”
Miray hiçbirşey anlamamıştı…