The Social Network bir David Fincher filmi. O kim ki diyen sevgili okuyucularımızı Wikipedia’ya yolcu edip yazımıza devam ediyoruz. Filmi izlememiş, hatta hakkında en ufak bir fikri dahi olmayanlara tüm hikayeyi tek kelime ile özetleyebilirim; Facebook.
The Social Network, Mark’ın (Facebook’un yaratıcısı olur kendisi) Facebook’u kurarken yaşadıklarını ve etrafındaki insanlarla birlikte geçirdiği evreleri anlatıyor. Konu basit gelebilir, hatta Facebook’tan nefret dahi ediyor olabilirsiniz ama David Fincher bence başarılı bir kurgu ve yönetmenlikle ortaya leziz bir iş çıkarmış. Hikayenin gerçekliğini oturup tartışacak değilim, zaten kişisel Facebook hesabı dahi olmayan birisinin oturup bunu eleştirmesi de saçma olur. Filmi izledikten sonra hissettiğim en yoğun düşünce “Ben de bir girişimde bulunmalıyım, maaş maaş nereye kadar” oldu. Şu an bile kafamda tilkiler dolanmaya başladı. Bu gece yatayım yarın sabah sakin kafayla bulurum süper fikri… (Bu kafayla ohooo..)
Filmde Mark Zuckerberg rolünde Jesse Eisenberg karşımıza çıkıyor. Tüm oyuncuların rollerini çok çok iyi oynadığını düşünüyorum, her karakterin ruh halini tam anlamıyla yakalayabildim. Bu da David Fincher başarısı diye düşünüyorum. Justin Timberlake bile iyi oyuncu göründü gözüme. (Evet filmde Justin de oynuyor) Oyuncular için de güzel bir deneyim olmuştur eminim ki.
Filmde hızlı konuşan nerd’ler dolu olduğu için ingilizcede sıkıntı yaşayabilirsiniz. Film her ne kadar aksiyon dolu olmasa da hızlanan ve yavaşlayan kurgusu ile kesinlikle sıkmadan izlettiriyor kendini.
Filmle ilgili değinmek istediğim bir husus da ses ve müzikler üzerine olacak. Şarkılar, sesler, efektler, müzikler hepsi çok iyiydi. Bu konuda da David Fincher’a +1 vermek istiyorum.
Hadi bakalım, arabada pilav satmak da bir girişimciliktir unutmayın. (İyi para varmış o işte) Zengin olmak istiyorsanız tek ihtiyacınız olan şey zaten sizde var; bir adet az kullanılmış beyin. Saksıyı çalıştırın yeter…
7/10
