Uçan Peri 1. bölüm için lütfen tıklayın.
2. Bölüm
Lynn çantasını son kez kontrol etmek için eğilmiş “Bu tamam, bu da tamam. Bu yeterli olur umarım,” diyerek içindekileri sayıyordu. Lamar olan bitenin şoku içinde evinden birkaç gün yetecek kadar öte beri almış, kısa sürede acıkacağını bildiği için kendi hazırladığı çilekli poğaçalardan da birkaç tane çantasına atmıştı. Lynn’ın bu poğaçaları denediğinde çok beğeneceğini düşünüyordu.
Hazırlık için fazla zamanları yoktu. Bir gün içinde tüm planları gözden geçirmiş, bilge perilerle uzun uzun konuşmuş ve yolculuk rotalarını belirlemişlerdi. Bilge perilerin toplantılarına Lamar da katılmıştı. Her ne kadar söyleyecek fazla birşeyi olmasa da bu yolculuk onun yolculuğu olacaktı. Yolculuğu iyice anlaması gerekiyordu.
Lamar Barwa’daki son saatlerini arkadaşları ile geçirmişti. Herkes tedirgin ama heyecanlıydı. Bazıları Lamar’ın çok şanslı olduğunu, maceradan maceraya atılacağını düşünüyordu. Bazıları da Mismaa’da kendisini ejderhaların beklediğini, gitmemesi gerektiğini bunu başkasının yapması gerektiğini söylüyordu. Lamar arkadaşlarına tek tek sarıldı. Hepsine birer çilekli poğaça verdi ve bu poğaçaları iki gün sonra saat tam sekizde yemelerini söyledi. Kimse birşey anlamamıştı ama söylenileni yapacaklardı.
Artık yolculuk vakti gelmişti. Lynn, Lamar’a döndü ve “Hazır mısın?” diye sordu. Lamar başını evet anlamında salladı. Lamar Barwa şehrine uzun uzun baktı. Her ağacı her yaprağı hafızasına kazımak istiyordu. Ne zaman geri döneceğini, hatta geri dönüp dönemeyeceğini bile bilmiyordu. Bilge peri Roywinkle yavaş yavaş Lamar’a yaklaştı. Gözlerinden tedirgin olduğu anlaşılıyordu. Lynn’a güveniyordu ama Lamar daha önce böyle bir yolculuk hiç yaşamamıştı. Hangi peri yaşamıştı ki?
“Kendini nasıl hissediyorsun Lamar?” diye sordu Roywinkle.
Lamar omuzlarını yukarı kaldırıp gücünün kuvvetinin yerinde olduğunu belirtecek şekilde kafasını aşağı indirdi ve kaldırdı. Güçlü görünmeye çalışıyordu ama çok korkuyordu.
“Sevgili Lamar, Barwa köyünün geleceği senin ellerinde. Bu çilekleri şehirden dışarı çıkardığın an, bizim için çok zor bir hayat başlayacak. Artık uçamayacağız. Sen bunun nasıl bir his olduğunu biliyorsun ama biz bilmiyoruz. Sana yalvarırırım kendine çok dikkat et. Biz bir şekilde uçmamaya alışırız ama sensizliğe alışamayacağız. En kısa zamanda bu işi halletmeni ve ait olduğun yere Barwa’ya dönmeni istiyorum,” dedi Roywinkle. Bunları söylerken gözleri dolmuş, yıllardır yanından ayırmadığı Lamar’ın gidişinden tahmin ettiğinden daha çok etkilenmişti. Lamar da duygulanmıştı. Korku, tedirginlik, heyecan, gurur bir çok hissi aynı anda yaşamak Lamar’ın dengesini alt üst etmişti. Lamar kendini Roywinkle’ın kollarına attı ve birbirlerine sıkıca sarıldılar. İkisi de ağlamamak için kendilerini çok zor tutuyordu.
Lynn olan biteni izlemiş ama müdahele etmemişti. Artık müdehale etme zamanı gelmişti. “Lamar, gitmemiz gerekiyor. Geç kalıyoruz. Karanlığa kalırsak nehri geçemeyiz bu da bize bir gün kaybettirir.”
Lamar ve Roywinkle birbirlerinden ayrıldılar. Lamar sarı saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Küçük bir sırt çantası ve elinde yolculuğu boyunca kendisine çok yardımcı olacak sopası vardı. Lynn bilgelerin elini tek tek sıkarak şehir kapısına doğru ilerlemişti. Bütün Barwa köyü bu olayı izlemeye gelmişti. Herkes Lamar’a sevgi gösterisinde bulunuyordu. Lamar kendiyle gurur duyuyordu. Çok önemli bir görevi üstlendiğini biliyordu. Arkadaşları ve sevdikleri onun başarısını bekliyordu.
Lamar geride bıraktığı herkese el sallaya sallaya kapıya doğru yöneldi. Kapıdan çıkmadan önce durdu. Birşey unuttuğunu hissediyordu. Arkasını döndüğünde Roywinkle’ın yavaş yavaş yanına geldiğini gördü.
“Birşey unutmadın mı Lamar?” dedi ve Shakir’e götürülmesi gereken çilekleri Lamar’a uzattı. Tüm yolculuğun amacı çilekleri Mismaa’ya götürmekti ama Lamar çilekleri unutmuştu. Lamar çilekleri alıp çantasına özenle yerleştirdi. Artık şehirden çıkabilirdi. O uzaklaştıkça geride bıraktığı perilerin kanatları zayıflayacaktı ve bir noktadan sonra hiç uçamayacaklardı.
Lamar onlardan uzaklaşırken onlara hem iyilik hem de kötülük yaptığını düşünmeye başladı. Çok karışık duygular içindeydi.
Lynn ile Lamar ormanın içinde ilerlemeye başladılar. Bir süre ikisi de hiç konuşmadı ve sadece yola odaklandı. Lynn, Lamar için kapalı kutuydu. Hiç konuşmayan ve sadece hedefine ilerleyen birisi gibi görünüyordu. “Bu adamla bu yolculuk nasıl geçecek,” diye söyleniyordu kendi içinde.
Yaklaşık iki saat yürüdüler. İkisi de uçamadığı için yürüme konusunda oldukça yetenekliydi. 2 saatlik yürüyüş onları yormamıştı ama Lynn bir süre dinlenmek istedi. “Düşünmem gereken birşey var ve yürürken düşünemiyorum,” dedi.
Lamar bu dinlenme sürecini etrafı tanımaya ayırmıştı. Buraları biliyordu. Ara sıra şehirden kaçıp bu taraflara gelirdi. Her ne kadar şehirden dışarı çıkmak yasak olsa da yasaklar çiğnenmek için konmuyor muydu?
Lynn tek bir noktaya odaklanmış bir şekilde derin düşüncelere dalmıştı. Lamar, Lynn’a gözünün ucuyla baktıktan sonra biraz uzaklaşmaya karar verdi. Bu bölgeleri biliyordu başına ne gelebilirdi ki? Az ileride bir şelaleden gelen suyun oluşturduğu ufak bir gölet vardı. Birkaç yıl önce arkadaşları ile buraya sık sık gelir ve yüzerlerdi. Şelalenin arkasına kimin geçeceği konusunda tartışırlardı. Şelale küçük olduğu için sadece bir kişi şelalenin arkasına geçip kayalara yaslanabiliyordu. Lamar o günleri tekrar yaşamak istiyordu. Yavaş yavaş göletin oraya doğru ilerledi. Patikayı tanımıştı, az ileride sık ağaçların arasından geçmesi gerekecekti. Yıllardır gelmediği için ağaçlar iyice patikayı kapatmıştı. Yaralanmamak için sopasını da kullanarak patikada ilerledi. Şelalenin iç rahatlatan sesini duymaya başlamıştı. Yaklaştığını biliyordu.
Gölet tam görüş açısına girmişti ki Lynn’ın sesini duydu:
“Lamar! Lamar! Neredesin? Daha köyü terk edeli iki saat bile olmadı ve sen kendi başına hareket etmeye başladın. Lamar!”
Lamar gölete hızlıca bir göz atıp Lynn’ın yanına dönmeye karar verdi. Gölet eskisi gibi değildi. Neredeyse tamamen kurumuştu. Şelaleden akan su kendine bir yol bulmuş ve ilerliyordu. Lamar’ın içini bir üzüntü kapladı. Acaba çocukluğunda onlara anlatılan korkunç masallar gerçek miydi? Göller yok olacak, sular akmayacak, kuraklık çıkacak, dünyada hiç çilek kalmayacak…
Lamar daha fazla şelaleyi seyretmek istemiyordu. Lynn’ın yanına dönmeye karar verdi. Tam arkasını dönüp yola koyulacaktı ki omzunda güçlü bir el hissetti.
“İşte buradasın. Her yerde seni arıyorum. Bir daha sakın ama sakın kendi başına bir yere gitmeye kalkışma. Hala Barwa sınırları içerisindeyiz ama birkaç saat sonra daha önce hiç gitmediğin yerlere gitmiş olacağız. Kaybolmanı istemeyiz. Hele ki o çileklerle..” dedi Lynn.
Lynn bunu derken Lamar arkasındakinin Lynn olduğunu anladığı için yavaş yavaş dönmeye başlamıştı. Lynn cümlesini bitirdiğinde Lamar’ın şaşkın şaşkın kendi omzunun üzerine baktığını gördü. Lynn cümlesini tamamlar tamamlamaz omzunun üzerine büyük ve güçlü bir el kondu ve omzunu sıktı. Lynn ani darbe nedeniyle iki büklüm kalmıştı.
Elin sahibi kötü bir lisanla konuşarak “Hangi çileglermiş bunlaa?” dedi. Lamar gördüğü şey karşısında düşüp bayılmak üzereydi.
Uçan Peri’yi yazmaya başladığımda 3 bölümde bitirmeyi hedeflemiştim. Hedefimi tutturabilecek miyim bilemiyorum. Sizce 3 bölümde biter mi hikaye?