Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası sona erdi. Türkiye bileğinin hakkıyla gümüş madalyayı kazandı. Gelin 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası sürecini enine boyuna değerlendirelim.

Şampiyonayı Türkiye’nin almasının ardından büyük bir heyecan dalgası oluşmuştu. Heyecan dalgasının oluşması ile eleştiriler de gelmeye başladı. En büyük eleştirilerden birisi Antalya gibi Ağustos-Eylül aylarında pik yapan bir ilin neden turnuvaya dahil edilmemesiydi. Bu konuda farklı açıklamalar olmuş olsa da Kayseri tercihinin çok da kötü bir tercih olduğu söylenemez. Bu gibi organizasyonlar o şehrin kalkınmasına doğrudan katkı sağlar. Güzel bir salon yapılır, yeni oteller, lokantalar açılır, şehri farklı bir heyecan kaplar. Her ne kadar Antalya’nın pas geçilmiş olması hata gibi görünse de Türkiye’nin diğer şehirlerinin kalkınması açısından bence bu organizasyonlar mutlaka kullanılmalı.

Şampiyona kriterlerine uygun salonların tamamlanması süreci biraz sıkıntılı olmuştu. Salonların yetişememe tehlikesi oluşmuş ve Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel topa tutulmuştu. Turgay Demirel çok uzun yıllardır basketbol camiasında yer alan ve sevilen bir kişidir. Elini taşın altına koymaktan hiç çekinmemiştir. Bu doğrultuda salon inşaatlarına hız verildi ve şampiyonada gördük ki salonlar gerçekten çok güzel olmuş.

Şampiyona öncesinde eleştirilerin odaklandığı bir diğer konu da şampiyona maskotuydu. Şampiyonanın maskotu bir van kedisiydi ve ismi “Bascat”ti. Ne ismini ne de cismini beğendiğim maskot benim için tam bir hayalkırıklığı. Belki biraz daha sevimli bir hayvan seçilse daha çok hoşuma giderdi ama bu haliyle oldukça itici olmuş. Bu konudaki eleştirileri haklı buluyorum.

12 Dev Adam şampiyona öncesi Mehmet Okur ve Engin Atsür’ün sakatlıkları ile yıkıldık. İlk 5 başlaması kesin gözüken Mehmet Okur ve point guard ve shooting guard oynama özellikleri olan Engin Atsür’ün sakatlıkları bizleri oldukça üzdü. Takım koçu Bogdan Tanjevic’in hastalığı da şampiyona öncesi herkesin moralini bozdu.

Hazırlık döneminde alınan kötü sonuçlar, turnuvalarda kalbur üstü tabir edilen takımlara karşı alınan yenilgiler kötü sinyaller veriyordu. “Kendi evimizdeki turnuva bizim için çok kötü geçecek” düşünceleri sesli söylenmeye başlamıştı. Turnuvada başarının kimse tarafından beklenmediği bir şekilde şampiyona başladı.

Açılış törenini izleme fırsatım olmadı ama gerek fotoğraflardan gerekse de yorumlardan aldığım izlenim güzel bir tören olduğu şeklinde. Yerel ve kültürel değerler ön plana çıkarılmış. Doğru bir hamle.

Şampiyonanın başlaması ile 12 Dev Adam, tekil değil takım halinde basketbolun bizim için en doğru davranış olacağını anlayıp bireyselliği bırakmış ve galibiyetten galibiyete uzanan başarının temelini oluşturmuştu. Bunda teknik ekibin ve takımın tecrübeli-yetenekli kemik kadrosunun etkisi yadsınamaz.

2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda ve önceki milli takım mücadelelerinde hep başımızı ağrıtan Yunanistan, Rusya, Slovenya, Fransa, Sırbistan ve İspanya gibi takımlar hedefe giden yolda karşımıza çıkması muhtemel rakiplerdi. Turnuva boyunca hücumu savunmadan başlatan 12 dev adam, her maç canla başla savunma yaparak basketbolda savunmanın önemini tüm dünyaya gösterir gibiydi. Milli takımımız savunmadaki dinamizmi, isteği ve arzuyu hücuma da yansıtarak özgüvenle şut attı, doğru pasları doğru oyuncularla buluşturarak sayı üretti. Bu durum psikolojik olarak bizi öne çıkardı ve rakiplerin gözünü korkuttu.

Her maç bir oyuncumuz öne çıktı. Bazen Hidayet, bazen Ersan, bazen Sinan bazen de Kerem Tunçeri oyunda kendini gösterdi ve hemen her maçı rahat kazandık.

Bugüne kadar sorun yaşadığımız tüm takımları devirmek tarif edilemez bir mutluluk yarattı. Turnuva yarı finale kadar bizim için muhteşem geçti. Yarı finalde turnuvanın en dinamik takımlarından Sırbistan’a karşı çok zor geçeceği belli bir maça çıktık. Son ana kadar süren büyük heyecanla Sırbistan’ı devirmemiz 2010 Dünya Şampiyonası’nda madalyayı garantilememizi sağladı.

Sırbistan maçının hemen ertesi günü final maçına çıkacak olmamız ne yazıkki bizim için talihsizlikti. Hele hele fizik üstünlüğü olan, hemen her gün maç yapmaya alışık oyunculardan kurulu ABD, bizi rahat yendi. Finale kadar gelmiş olmak bizim için çok büyük bir başarı. Psikolojinin bizim üzerimizde ne kadar büyük bir etken olduğunu 2. olduğumuz 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası ve 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda görmüş olduk. Ev sahipliği avantajı, kendi evimizde olma hissi bizi başarıya götürdü.

Gelelim şampiyona notlarıma;

-Bilet bulmak tam bir işkenceydi. Biletix üzerinden yaptığım denemelerde sürekli başarısız oldum ve bilet bulamadım. :/ Hiçbir maça bilet bulamadım ama televizyondan takip ettiğim kadarıyla bizim maçlarımız dışında salonlarda boşluklar vardı. Ya biletler karaborsacıların akınına uğradı ve biletler ellerinde patladı, ya da çok fazla davetiye basketbolla ilgisi olmayan kişilere dağıtıldı. Her ikisinde de salona gidemeyen çok fazla basketbolsever oldu. Yazık…

-2. turun ardından salonlarda ünlü isimlerin ön sıralarda oturduklarını gördük. Bence bu çok önemli. Magazinsel değeri olan kişilerin basketbol izlemeye gelmiş olmaları, onları takip eden ve özenen insanların da basketbola yönelmelerini sağlayabilir. Amerika’da birçok ünlü basketbola meraklıdır ve maçlara gelir, Türkiye’de de böyle bir oluşum oluşursa çok güzel olur. :)

-Şampiyonaya siyasetin ilgisi büyüktü. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, siyasi parti liderleri maçlara akın ettiler. Bu biraz referanduma dönük bir hareketti ama yine de siyasetin ilgisi bence olumluydu.

-Futbol dışında başka bir spora da ilgi duyduğumuzu gördük. Türkiye başarıya aç, hangi spor olursa olsun başarı gelsin, biz onunla gurur duyarız, bağrımıza basarız. Yeter ki yeterli destek verilsin sporculara. Organizasyonlar Türkiye’ye geldikçe ülkemizin spora bakışı değişecektir.

-Nedendir bilmiyorum ama basketbolcuların futbolculardan daha efendi, daha kültürlü ve daha çok “sporcu” olduğunu düşündüm. Bunun sebebi ne bilmiyorum ama ben öyle hissettim.

-Şampiyonada bir de ponpon kız skandalımız oldu. Türkiye maçlarında Ukraynalı ve Rus ponpon kızlarımız daha az sahaya çıkmışlar ve çıktıkları anlarda da kıyafetleri kapalıymış. Bu tek kelimeyle bir skandal. Başbakan vs. birileri geldi diye yapıldığı da söylendi. Daha fena skandal… Zaten bundan dolayı FIBA bize temsili bir ceza kesti. Bir yazık da bu olaya…

-Turnuvada başarılarından dolayı sporcular ve basketbol federasyonu para ödülüne boğuldu. BU olay da tam bir skandal. Oyunculara verilebilecek para ödülü kanun ile sınırlıyken Başbakan gönlünden kopanı oyunculara dağıtınca olan oldu. Oyunculara verilen para herkesin dilinde… Miktar çok büyük. Bu oyuncuların çok yüksek paralar aldığını biliyoruz. Çoğumuzun ömrü hayatında çalışıp kazanacağı paraları bu oyuncular bir yılda kazanıyor. Ama bu miktarlar gözümüzün içine sokulunca biz de rahatsız oluyoruz. Kanun da çiğnenmek için konmuş herhalde değil mi?

-Sırbistan maçı ile turnuva bitmiş gibi gece 4’lere kadar eğlenen ve ertesi günkü maçta pestili çıkmış görünen oyuncuların erkenden yatıp final maçına hazırlanmaması da ayrı bir konu. Bir maç kalmış şampiyonluğa… Demek ki hedef finale çıkmakmış bizim için.

Öyle ya da böyle başarılı bir turnuva organize ettik. Emeği geçen herkesi ve milli takımımızı kutluyorum. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı bize vermeyen Platini’ye inat en yakın zamanda bir Olimpiyat oyununu Türkiye’de getirmek gerekiyor. Dünya Kupası da kurtarır. :)

Bir Cevap Yazın