Lost diye bir dizi var izlediniz mi? Tabi ki böyle saçma bir soru sormayacağım. Lost bugün öyle bir noktaya geldi ki popüler kültürün değişmez bir ikonu olarak gösteriliyor. Arkadaş grubu arasında lost muhabbeti açılınca diziyi izlememiş olanlar “Aaaa nasıl izlemezsin ya hiç yakıştıramadım sana. Hemen başla izlemeye” gibi tepkilerle karşılaşabiliyorlar.
Oturup Lost şöyle bir dizi böyle bir dizi diye anlatmak istemiyorum. İzlemiş ya da izlememiş olan herkesin aşağı yukarı dizi hakkında bilgisi var. Bu DüşünSel’de dizi ile ilgili kendi düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Birçok forumda ve internet sitesinde hararetli dönen tartışmalara kendi yorumumu katmak amacındayım. Eğer Lost’a yeni başlamış veya ortalarında iseniz bu yazıyı okurken spoiler içeriği ile karşılaşabileceğinizi söylemeliyim.
-Buradan sonrası Lost ile ilgili spoiler içerir-
Yazının buradan sonraki kısmı 5. sezon 15. bölüm’e kadar olan bölümler ve dizinin geleceği ile ilgili spoiler’lar içerir. Okumak tamamen sizin kararınızdır. Sorumluluk kabul etmiyorum.
Dizinin bütün temelinin Jack olduğunu düşünüyorum. Yazar kadrosu, Lost ile ilgili kafamızdaki soruların %70’inin dizinin ilk plot bölümünde cevaplandığı ama henüz bunu bilmediğimizi söylüyorlar. Bu da benim, Jack bu dizinin asıl kahramanı tezimi doğrular nitelikte çünkü dizinin plot bölümü Jack’in kahramancılık oynamasından ibaret.
Lost tamamen bir paralel evren ve zaman yolculuğu dizisi. Dizi ilk başlarda gerçekçilikten çıkmayacak gibi görünse de Lost’un bir bilimkurgu dizisi olduğu bize çaktırılmadan yedirildi ve biz de bunu kabul ettik. (Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık) Paralel evren ve zamanda yolculuk gibi kavramların bu kadar ustaca kullanıldığı bir roman var. Hatta şu aralar (Ne kadar ilginçtir ki!) J.J. Abrams (Lost’un yapımcısı ve yaratıcısı) bu romanın film haklarını satın aldı. Bu roman Stephan King’in “My masterpiece” dediği 7 kitaplık Kara Kule (The Dark Tower) serisinden başkası değil.
-Buradan sonrası Kara Kule ile ilgili spoiler içerir-
Kısaca Kara Kule’yi anlatmak gerekirse, post nükleer bir dünyada yaşayan son silahşör olan Roland’ın hayatla ilgili tüm sorularının cevaplarının olduğuna inandığı Kara Kule’yi arayış macerası. Hikaye paralel evrenler, zamanda yolculuk gibi kavramları çok enteresan bir dilde anlatır ve 7. kitabın sonunda sizi çoook büyük bir sürpriz bekler. Anlatmak istediğim nokta Kara Kule’nin sonunu da içerdiği için Kara Kule’yi okumamış olanları yazının buradan sonrası için tekrardan uyarmak istiyorum.
Kara Kule’nin Roland’ı her ne kadar karakter olarak çok benzemese de Lost’taki Jack ile birçok açıdan benzerlikler gösterir. İkisi de kadınlar konusunda şanssızdır. İkisi de hayatlarından mutlu değildir. Kendilerine sordukları cevaplanamaz birçok soruları vardır. Mesleklerinde çok başarılıdırlar. Akraba ilişkileri pek de iç açıcı değildir. Sorularına cevap bulmak için etraflarındaki insanları feda edebilirler.
Benim tezim şudur ki; Jack aslında Roland’ın ta kendisi ve Lost adası da Kara Kule’den başka bir yer değil.
J.J Abrams Lost bitmeden Kara Kule ilgili bir çalışma içine girmeyeceklerini söyledi. Lost ile Kara Kule bu kadar benzerlikler taşırken Lost biter bitmez Kara Kule serisinin filmi ya da dizisi için uğraşma kararı alınması sizce de ilginç değil mi?
Bir diğer tezim de şudur ki; Jack bu yaşadıklarını daha önceden de yaşamıştı. Yani 5 sezondur gördüğümüz şeyleri Jack daha önceden de birebir aynen yaşamıştı. Aynı Roland gibi…
Bunu destekleyen şeyler; Pilot bölümdeki Jack’in herşeyi harika bir şekilde kontrol etmesi ve herkesin onu kahraman bir lider gibi görmesi ve buna atıflarda bulunması, adaya sürekli dönmek istemesi, kader beni oraya yönlendiriyor tarzı cümleleri, ada dışında iken son derece mutsuz olması ve adanın ona vereceği herşeyi koşulsuz kabul etmesi. Aynı Roland’ın Kara Kule’yi arayış macerası gibi…
Son söylemek istediğim şey ise dizinin son sahnesi ile ilgili; Dizinin son sahnesi dizinin açılış sahnesi ile aynı olacak. Jack yere uzanmış olan biteni anlamaya çalışıyor. Çünkü kader bir çemberdir ve sürekli döner, döner ve döner…