1. bölüm için: tık tık

2. bölüm

Otobüse binmek için çok uğraştım ama başaramadım. Otobüsün şoförü otobüsün ön tarafının dolu olmasından dolayı ön kapıdan başka yolcunun binemeyeceğini anlayınca orta ve arka kapıları açmıştı. Hınca hınç dolu otobüs sanki gelen mesajdan dolayı oluşan tedirginliğimi duymuştu. Araya kaynamaya çalıştığım orta kapıdan da otobüse binemeyeceğimi anlayınca kaderime razı geldim ve otobüsten uzaklaştım. Son raddeye kadar dolan otobüsün şoförü kapıları kapattı ve arkasında siyah egzoz dumanı bırakıp gözden kayboldu.

otobüs

Görüş alanımdan çıkan otobüs beni kafamdaki soru işaretleri ile birlikte durakta bırakmıştı. Gelen mesajın dediğini de yapmıştım. En azından bu tedirginlikten kurtulduğumu düşünüyordum.

Peki şimdi işe nasıl gidecektim? Yeni otobüsün gelmesi en az yarım saat sürecekti. Ya dolmuşa ya da taksiye binmek zorundaydım. Bu seçeneklerin artılarını ve eksilerini düşünmeye başladım. Dolmuşu seçersem dolmuşun sürücüsü her köşe başında yolcu almaya çalışacağı için taksiye kıyasla işe daha geç varacaktım. Taksi beni doğrudan işe götürecekti. Taksi dolmuşa göre daha komforlu bir seyahat seçeneğiydi. Dolmuşu seçersem büyük ihtimalle balık istifi bir şekilde kan ter içinde iş yerine varacaktım. İşin düğümlendiği nokta ise maliyetti. Dolmuş 3 TL iken taksi ile gitmeye kalkışırsam taksimetre en az 12-13tl yazacaktı.

Eğer bugün toplantılarım olmasaydı eminim dolmuşu seçerdim ama bugün için maliyet ikinci planda kalmıştı. “Taksi o zaman” dedim içimden.
O sırada pantolonumun cebindeki telefonumun titrediğini hissettim. Aceleyle telefonu elime aldım. Yeni bir mesajım vardı. İçimi büyük bir tedirginlik kaplamış bir şekilde mesajı açtım. Kısa ve net bir mesajdı:

Taksiye bin!

“Allah Allah, neler oluyor ya? Bu şakayı kim yapıyorsa artık kabak tadı vermeye başladı,” diyerek söylendim. Artık sinirlenmeye başlamıştım.
Telefonumu tekrardan cebime koyup kafamı kaldırmam ile 3 metre önümde bir taksinin durmuş olduğunu görmem bir oldu. İçeriden kafasını uzatan taksici “abi atla hadi götüreyim seni, Maltepe’de kaza olmuş yol kilit” diye bana seslendi. Taksicinin bu ikna edici sözlerinden birkaç saniye sonra taksinin arka koltuğunda seyahat ediyordum. Taksiciye iş yerimin adresini söyledim. O mahalleleri iyi bildiğini, en kestirmeden beni ofise ulaştıracağını söyledi cevap olarak.

taksi

Yol boyunca durmaksızın gündemdeki haberlere ilişkin kendi yorumlarını bana anlatan karadenizli olduğunu tahmin ettiğim taksici, radyodan gelen kemençe notaları ile uyumlu bir şekilde konuşuyordu.

Ofise yaklaşmıştık. Sigara kokan taksi ve bitmek bilmeyen taksici muhabbetinden bıktığım için artık özgürlüğüme kalan dakikaları sayıyordum. O sırada elimde olan telefonuma mesaj sesi gelmiş ve titreşmişti. Mesajı okudum:

Geç kaldık. Ofise gidemezsin, tahmin ettiğimizden hızlı davrandılar. O laz taksiciye Kozyatağı Carrefour’a gitmesini söyle! Sakın yakalanma!

Ben mesajı idrak etmeye çalışırken iş yerimin olduğu bina görüş mesafeme girmişti. Işıkları yanıp sönen beş polis arabası binanın önünde park halindeydi. Ortalık polis kaynıyordu.

polis

Mesajda bahsedilen kişiler polisler olmalı diye hızlıca karara vardım ve taksiciye “vazgeçtim çabuk dön beni Carrefour’a götür, çabuk!” diye bağırdım.

Benim sesimi yükseltmemle ve karşısında bir sürü polis görmesiyle afallayan taksici ani bir şekilde direksiyonu sağdaki sokağa kırdı ve gazı köklemeye başladı.

Acaba polisler bizi gördü mü diye gözümle sürekli arkayı kontrol ediyordum. Heyecandan ağzım kurumuştu…

Bir Cevap Yazın