Hepimiz sabah kalkıp işe gidiyoruz. Akşam da, bütün gün dirsek çürütmemizin karşılığında hak ettiğimize inandığımız paramızın bize sağladığı olanaklarla süpermarkete gidip, plastik poşetleri dolduruyoruz. O poşetler ile evimizin yolunu tutup, kendimizin ve ailemizin karnını doyuruyor, yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Bu döngü tüm çalışma hayatımız boyunca böyle devam ediyor. Aşağı yukarı hepimizin (kimseyi kandırmaya gerek yok) hayatı bundan ibaret. “Benim hayatım böyle değil” diyen de kendi söylediği yalanlara inanır hale gelmiştir ki, bu durum kendisi adına hiç iyiye işaret değil.
Peki, biz, toplumu oluşturan bireyler, ne zaman bu döngüye, yani (hadi daha açık yazayım) sisteme (tezgah diyesim geliyor) boyun eğdik? Bu sistemi devletler mi kurdu? Güç kimin elinde? Yine mi Amerikan oyunu? Yoksa ortada devletler üstü, çok uluslu başka bir yapı mı var? Sakın bu sömürü çarkının dönmesinde devletler kadar uluslararası (uluslar üstü tanımını kullanacağım) özel şirketler de suçlu olmasın?
Dünya Ekonomik Forumu Geleneksel Davos Görüşmeleri – Diğer Adıyla “One Minute – Bir Daha Davos’a Gelmem!”
Hiç ilginizi çekti mi ya da merak ettiniz mi bilmiyorum ama nedir bu “Davos Görüşmeleri” ya da nam-ı diğer Dünya Ekonomik Forumu? Gerçekten soruyorum, şaka yapmıyorum. Biliyor musunuz ne olduğunu? Tayyip Erdoğan’ın 29 Ocak 2009’da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla katıldığı ve tarihe “One Minute” çıkışı olarak kazınan konuşmayı yaptığı Dünya Ekonomi Forumu’nun varlığı genel olarak size ne ifade ediyor? Araştırma yapmak ile uğraşmayın, ben size özetleyeyim:
Dışarıdan bakınca devlet büyükleri toplanıp dünyadaki sorunları tartışıyor, kriz boyutundaki problemlere çözüm yolları arıyorlar diye görünüyor, öyle değil mi? Ama şunu bilin ki eğer gerçekten kafanızda bu şekilde kurguluyorsanız, fazla iyi niyetlisiniz demektir.
Her yıl Ocak ayının son günlerinde, İsviçre Alpleri’nde bulunan Davos Kasabası’nda gerçekleştirilen görüşmelerde, dünyanın önde gelen devletlerinin en üst seviye temsilcileri ile birlikte, çok uluslu devasa şirketlerin yönetici kadrosu derin konulara girerler. Yani, politikacılar (isim isim saymaya gerek yok sanırım) ve iş adamları kapalı kapılar ardında oturup çok basit anlamda “dünyayı ve parayı nasıl yöneteceklerini” konuşurlar. Elbette basına açık yapılan toplantılarda tablo böyle sunulmaz ama Davos’un temelinde bu vardır. Şimdi benim yazının ilk paragrafının sonunda sorduğum “Dünyayı kim yönetiyor?” sorumu tekrar hatırlayalım. Sahi, madem şirketler ve devletler kol kola girmiş, dünyayı hangisi yönetiyor sizce? Devletler mi, şirketler mi? ABD mi, Apple mı? Biz kimin için çalışıyoruz? Devletler için mi, şirketler için mi? Bizim emeğimiz kime yarıyor, ha dostlar? Yoksa çarklar herkesin mi yararına dönüyor?
Uluslar Üstü Özel Teşebbüsler Etrafımızı Sararken…
Bugün hayatımızın bir parçası olan, kullandığımız teknolojik aletlerin büyük bir çoğunluğu özel teşebbüs ürünü. Cep telefonları, televizyonlar, buzdolapları, otomobiller ve hatta uzaya uydu göndermemize yarayan roketler… Hepsini özel sektör üretiyor. Siz hiç cep telefonu üreten devlet duydunuz mu? Ya da teknoloji ihraç eden bir devlet? Dolaylı yoldan özel şirketleri belki devletlere bağlayabilirsiniz ama işin aslını değiştiremezsiniz.
Bunu biraz açalım. Mesela, bir ülke uzaya uydu göndermek istese Elon Musk’ın şirketi SpaceX’ten roket sipariş edebilir. Roketlerin ücret tarifesine SpaceX’in internet sitesinden kolayca ulaşabilir, okurken eğlenceli dakikalar geçirebilirsiniz. Kız kaçıran ya da maytap değil, uzay roketi fiyat tarifesinden bahsediyoruz. Çok acayip değil mi sizce de?
Elbette SpaceX roket imalatından para kazanan tek şirket değil. Roket ve uzay aracı üretimi konusunda dünyada sayısız firma var. Bu firmaların bir kısmının devlet desteği aldıklarını da biliyoruz.
Gökyüzünden yere inelim. Devasa otomobil üreticileri dünyanın her bir noktasında açtıkları fabrikalar ile milletler üstü bir konuma geldiler. “Ford gelsin benim ülkemde fabrika açsın” diye bin takla atan politikacıları olan ülkeler var dünyada. Bakın ben bunu yapan devletleri ve devlet adamlarını eleştirmiyorum. Konumuz o değil. Konumuz şu:
Apple’ın 2016 yılı cirosu (sıkı durun) 215.6 milyar dolar! Google’ın 89.46 milyar dolar! Samsung ‘un 174 milyar dolar! Toyota’nın 254.6 milyar dolar! Merak ettiğiniz bir firma varsa buyurun şu listeden bakın. Listeyi incelediğinizde Çin’in devlet olarak sahip olduğu devasa firmalar dikkatiniz çekecektir. Ufak bir aydınlanma yaşamışsınızdır bu noktada diye umut ediyorum.
Arkadaşlar, bakın bu durum çok acı. Bu paralarla dünyadaki devletlerin büyük bir çoğunluğunu satın alırsınız! Dalga geçmiyorum. Amerika’daki teknoloji firmalarının merkez üssü olarak bilinen Silikon Vadisi‘nde yer alan şirketler, yarın isteseler kendilerine ülke satın alıp Appleland, Googlistan, Microsofya isimli, CEO’lar tarafından yönetilen, sadece çalışanlarının yaşadığı ülkeler bile yaratabilirler. “Sen de amma abarttın ya!” demeyin. Abartmıyorum. Bunların ileride yaşanmayacağını kimse söyleyemez! Bilim kurgu değil artık bunlar. Biz bunları konuşmuyoruz diye, dünyada kimsenin bu konular üzerine kafa yormadığını iddia edemezsiniz. Kafamızı kuma gömmenin bir getirisi olmadığını anlamamız gerekiyor.
Üstte adını zikrettiğim şirketlerin dışında, dünyanın en büyük özel teşebbüslerinin yıllık gelirlerine ve çalışan sayılarına Wikipedia gibi en rahat ulaşılabilir bilgi kaynaklarında bile rastlayabilirsiniz. Hazır onları incelemişken bir de dünyanın önde gelen ülkelerinin yıllık gayri safi milli hasılalarını inceleyin lütfen. Bir aydınlanma daha yaşayacağınızı garanti ederim.
Silikon Vadisi’nin ağır toplarının politika üzerindeki etkisinin, bugün Amerikan sermayesinin merkezi sayılan Wall Street’teki para yönetimi (finansman, varlık yönetimi) odaklı şirketleri geride bıraktığı açık açık konuşulur oldu. O çok eleştirdiğimiz, dalga geçtiğimiz Donald Trump boşuna teknoloji odaklı mega şirketlerin yöneticilerini etrafında toplayıp toplantılar yapmıyor. Para güçtür ve paranın devletlerin merkez bankalarında yattığı dönem artık sona eriyor. Para ve gelecek artık uluslar üstü şirketlerin ürettiği ve sattığı (artık kime satıyorsa. Sana bana, devletlere vs.) teknolojide yatıyor. Gelecekle ilgili bir bahis oynayacak olsam, paramı teknoloji şirketlerine yatırırdım.
Sektörleri Genişletiyoruz
Aslına bakarsanız bu durum bir anda oluşmadı. Gümbür gümbür geldi. Teknoloji hızla gelişirken ve insanlar sağılabilir inek gibi, “Ürün satılabilir varlık” haline geldiğinde kaçınılmaz trene binilmişti bile. Ekmek paramıza göz dikmiş bunlar yahu!
Sinema endüstrisini ele alalım. Disney diye bir firma var, duymuşsunuzdur (!). Bugün 55 milyar dolarlık yıllık geliri ile ufak (!) bir şirket. Gelirini şimdilik bir kenara bırakalım. Allah aşkına, Disney’in sinema, dizi, çizgi film, televizyon, oyuncak, oyun, kırtasiye, tabak çanak vs. aklınıza ne gelirse her türlü ürünü ile dünyada ulaşamadığı insan kalmış mıdır? Hepimize bir şekilde dokunmuştur bu Disney. Haksız mıyım? Dünya üzerinde, bu kadar insanın hayatına, Disney kadar dokunabilmiş bir devlet gücü var mı? Yok. Olamaz da. Bunun için millet üstü, din üstü, ırk üstü, dil üstü olmanız lazım. Devletler bunu yapamıyor işte! Buna ancak ve ancak globalleşmenin meyvelerini toplamış ve her gittiği yerde yerelleşmeyi başarmış (ya da öyle görünmüş) şirketler ulaşabilir. Çünkü onlar devlet üstündeler. Anlaşıldı mı bu durum?
“İyi de, Disney Amerikan firması,” dediğinizi duyar gibiyim. Evet doğru. Kuruluşu Amerika. Şu anda ise nerede daha fazla kâr ediyorsa, nereden daha fazla gelir elde edebiliyor ve varlığını güçlendirebiliyorsa, oraya yerleşiyor. Siz sanıyor musunuz ki bu şirketler tüm paralarını Amerika’da gecelik repoya koyuyorlar, “ay sonu gelsin de faiz kazanalım,” diye bekliyorlar? Komik olmayalım. Bu şirketler varlıklarını farklı farklı ülkelerdeki çeşitli alternatiflerde değerlendirme konusunda uzmanlaşmış yapılar. O kadar büyükler ki kafamızı kaldırıp büyüklüklerine baktığımızda cüsselerinden gökyüzünü göremeyiz. Bu ebattaki şirketlerin finans departmanı Panama’da, satın alma departmanı Avrupa’da, üretim departmanı Çin’de, yönetim departmanı Amerika’da… Çünkü devlet üstü olmak ve kâr odaklı çalışmak bunu gerektiriyor. Nerede az vergi, nerede az harcama, nerede verim, ilgili birimler hep oralarda. Bu kadar basit. Devletler böyle mi yönetiliyor? Hayır. Böyle yönetilebilir mi? Hayır.
Teknolojiden bahsettik. Eğlence sektörüne de değindik. Enerji sektöründe durum daha da acı. Devletler toprakların sahibi. Yer altında petrol var ama petrolü özel şirketler çıkartıyor. Bunu anlayıp, hak verip, mantıklı bir açıklama ile cevap verebilen beri gelsin… ExxonMobil, Total, Rolya Dutch, BP gelip konuveriyor fosil yakıtların üzerine. Neden? Çünkü, devletin o petrolü yüzeye çıkartma ve işleme maliyeti şirketlerden yüksek. Zarar ediyor devletler. Bu durumda el mahkum özel teşebbüslere yöneliyorlar. Oh ne âlâ memleket, değil mi?
Arttırıyorum örnekleri; sosyal medya diye bir nane ile ülkelerin istihbarat birimlerinin yüzyıllar boyunca uğraşsa da toplayamayacakları kişisel veriyi, o kişinin kendi iradesi ile vermesini sağlayan şirketler var artık aramızda. Çok ilginç değil mi? Bu sosyal medyadaki yazılımlar sayesinde en sevdiğim yemeği, geçen hafta giydiğim çorabın rengini bile veri olarak kaydediyorlar. Oğlum ben hatırlamıyorum onu sen nasıl biliyorsun? İşte o yüzden Facebook bu kadar değerli, işte o yüzden sizden üyelik ücreti istemiyor… Bilgi akışı muslukları kapansın istemiyor…
En Başta Sorduğumuz Soruya Geri Dönersek…
Yazının başına dönersek, bu Davos ne iş diyorduk değil mi? Şimdi o toplantının asıl olayının devletlerin küresel ısınma problemini çözmeleri olmadığını, olayın yine para, yine güç olduğunu görüyor muyuz? “Peki o zaman bizim sıradan hayatımızdan kim nemalanıyor?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. “Çıkarı olan herkes” cevabı yeterli olacaktır sanırım. Dünyanın önde gelen şirketleri ve devletleri eliyle belirli bir zümreyi besleyen bir dünya düzeni yaratılmış durumda. Biz de bu düzenin içinde yaşayan karıncalarız. Yani, Matrix gerçek ama biz bunu göremeyecek kadar dik kafalıyız.
Dünya öyle büyük bir girdap içerisinde ki, kimse kara deliğe doğru çekildiğimizi kabul etmek istemiyor. Devletler prosedürleri ve besledikleri halkları kontrol altında tutabilmek için zorunlu olarak koydukları katı kuralları nedeniyle, çok sayıda değişken barındıran uluslararası pazarlara ulaşma konusunda yetersiz kalıyorlar ve oyun alanını uluslar üstü şirketlere teslim ediyorlar. Bu durumdan fayda sağlayan global şirketler de ipleri ellerine alıyorlar. Yahu dünyadaki silahlar bile özel teşebbüs tarafından üretiliyor, neyden bahsediyoruz biz?
Devlet destekli şirketlerin çıkış noktası da işte tam burada yatıyor. Devletler rakip şirketlerle ve devletlerle baş edebilmek için kendi içlerinden çıkmış özel teşebbüsleri kontrol altına almaya çalışıyorlar. Trump’ın hamlelerini bu açıdan da değerlendirebilirsiniz. Apple’a “Gel fabrikanı burada aç, Çin’dekini kapat,” demesindeki sebeplerden birisi de bu. Çin’in geldiği noktayı verdiğim bağlantılardan az çok kafanızda şekillendirmişsinizdir. Onların bu farklı politikası bambaşka bir yazı konusu.
Kafanızı gereksiz faso fiso ile şişirdim pardon. Game of Thrones’un yeni bölümü nasıldı, beğendiniz mi?