Sakin ol, sorun yapma mutlaka bu da çözülecektir. Daha önce de bu problemlerle karşılaştın bunu da çözeceksin şüphen olmasın. Lanet olsun! Kendime yaptığım telkinler birşey ifade etmiyor. En iyisi temiz hava almak için dışarı çıkmak. Evet evet dışarı çıkmalıyım.
Kendi içimde yaşadığım fırtınalara bir süre ara vermek için dışarı çıkmaya karar vermiştim. Dışarı çıkmadan önce her zaman yaptığım gibi önce pencereyi açtım ve dışarıdaki havayı tahlil etmeye çalıştım. Mont almaya değer mi? Ya da hafif ince bir hırka yeterli olur mu? Kalın birşey alsam, hava da sıcak gelse sürekli elimde taşımam gerekecek, ince birşey alsam üşüme riski var. Çantamı alıp üzerime giyebileceğim kalın birşey alayım, sıcak gelirse çantaya koyarım. Bu sefer de çantayı taşımam lazım o da apayrı bir dert. Offf! En basitinden dışarı çıkmak bile büyük bir angarya görünüyordu gözüme. Depresyona mı girmiştim ne? En sonunda kararımı verdim ve erkek adam üşümez mantığı ile ince birşeyler giymiştim. Biraz cesaret lazım, hep korumacı olamam, risk nerede?
Dışarı çıktığımda ilk an kendimi daha iyi hissetmeye başlamıştım. Apartmanın bahçe kapısını açtım ve kendimi kaldırımda bulduğum an çok önemli bir detayı atladığımı anladım. İyi de ben nereye gideceğime karar vermemiştim. Dışarı çıkma kararını vermiştim ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Hah çok güzel! Birşeyi de tam yap be adam! Herşey yarım, al işte şimdi de kaldırımda nereye gideceğini bilmeyen tavşan gibi kaldın. Eve mi dönsem acaba? Havamı da aldım. Markete gidip ekmek alıp eve döneyim en iyisi. Ya da biraz sahile mi yürüsem? Belki de Kadıköy’e gidip kitapçılarda biraz dolanırım. Saat kaç ki çıkarken hiç bakmadım…
Tam ben apartmanın bahçe kapısının önünde kaldırımda bu ikilemleri yaşarken önümde siyah bir araba durdu ve apartmanda yaşayıp yaşamadığını bilmediğim genç bir kız indi. Büyük ihtimalle üniversiteye gidiyordu. Kendi üniversite yıllarımı düşünmeye başladım. Çok güzel yıllardı, keyif, eğlence ders ve sınav stresi, bugüne kadar uzanan arkadaşlıklar… Ben bu düşünceler içerisindeyken kız yanımdan geçmiş apartman kapısına gelmiş ve içeri girmişti. Ohooo yine daldım ben diye içimden geçirip omuz silktim ve kızı evine bırakan erkek arkadaşı olduğunu düşündüğüm çocuğun arabasının plakasına gözüm takıldı. Plaka 34 UFK 06’ydı. Enteresan geldi. Benim ismim Ufuk ve doğum tarihim 6 Kasım’dı. Galiba bu çocuğun adı da Ufuk’tu ve 06’nın kendisi için bir anlamı da pekala olabilirdi. Ben plaka üzerindeki istatistiksel ihtimalleri değerlendirirken çocuk ani bir şekilde aracı çalıştırdı ve gaza basıp sokağın ilerisine doğru gözden kaybolarak ilerledi. O an kararımı verdim. UFK 06’nın peşinden sokağın sonuna kadar yürüyecektim. Sokağın sonuna gelince yeniden bir değerlendirme yaparım diye düşündüm ve yürümeye koyuldum.
30 saniye sonra UFK 06’nin sokağın ucunda sağa çekmiş dörtlüleri yakmış bir şekilde beklediğini gördüm. Bu bir işaret olmalı dedim ve adımlarımı hızlandırarak UFK’yı takip etmeye başladım. Siyah BMW 1 serisi araç benim sahip olmayı arzuladığım arabalardan birisiydi. Hayallerimin arabasına her adımda biraz daha yaklaştığımı düşünerek araca doğru ilerledim. Aradaki mesafe 100 metre kalmıştı ki mahalleden beni tanıyan bir arkadaş beni gördü. “Oo Ufukcum hala iş bulamadın mı bu saatlerde buralardasın” dedi ve katıla katıla gülmeye başladı. Mahallede iş bulamayan çocuk olarak nam salmış olmak World of Warcraft’taki arkadaş listemdeki sanal arkadaşlarım için problem değildi ama gerçek hayatta azcık beni sıkıyordu. Herkesin sürekli beni iş bulma baskısı altına sokması artık dayanılmaz bir noktaya gelmişti. Salak kesinlikle değildim, becerikli de sayılırdım ama istediğim işi, istediğim fırsatı bir türlü bulamıyordum. İş görüşmelerim kötü geçiyordu kabul, sürekli beni bir sınava sokma sürekli bir beni test etme hevesindeki iş verenlere nevrim dönüyor agresifleşiyordum ve problem çıkarma ihtimalli çalışan damgası yiyip evime geri gönderiliyordum. Mesleğimin vasat olduğunu da hiç düşünmüyorum. Herkes işletme okumak istemiyor mu sonuçta? Yeditepe Üniversitesi’nde burslu bir şekilde okumuş, cebimden para çıkmayacağını umarak okula başlamış ama tabiri caizse soyulup soğana çevirilmiş bir şekilde mezun olmuştum. Aslında İşletme okumayıp Yıldız’da İnşaat Mühendisliği de okuyabilirdim ama Yeditepe’yi Yıldız’ın üzerine yazdığım için onu kazanmıştım. Şans işte! Ne şansı basbayağı Yeditepe’yi istedim orada okudum. Peh! Mezun arkadaşlarım belki çok iyi yerlerde değiller ama herkes işinde gücünde. Aslında benim de bir işim var sayılır. Bir internet sitesi için editörlük yapıyorum. Üniversiteyi okurken edindiğim hevesle öğrendiğim yazılımları bu sayede paraya döndürüyordum. Kazandığım para WoW aylık ödemeleri için yetiyordu ya gerisi boş zaten.
Benimle uğraşan arkadaşa yüz vermeyip UFK’ya doğru yürümeye devam ettim. Son 50 metre… Ben yaklaştıkça acaba içinde nasıl bir çocuk var, kesin zengin bir ailenin çocuğu baba parasıyla aldı arabayı, kızı da kapmış ohhh, şimdi gezmeler tozmalar… O değil de bu çocuk neden durdu şimdi burada? Arabada sorun mu var? Ohoo yepyeni araba bakamıyorsan alma kardeşim! Yine kendi kendime saçmalamaya başlamıştım.
BMW’ye 15 metre kala arabanın tekrar çalışmaya başladığını gördüm. Araç hareket etmeye başladı ve ben aracın durduğu yere geldiğimde yerini terk etmiş ve sokağın sonunda sağa dönerek gözden kaybolmuştu. “Follow the black UFK” görevim başarısız olmuştu. Asıl problem de şimdi nereye gideceğimi yine bilmiyor oluşumdu. Tam ben bu konuyu özümsemeye ve sonuçlandırmaya odaklanmıştım ki arkamda acı bir korna sesi duydum. Arkamı döndüğümde siyah BMW’nin evime doğru sokakta ters yönde ilerlediğini gördüm. Neden bilmiyorum koşmaya başladım. Yakalayacaktım lanet olası arabayı, bu görevi yapmalıydım! Kendim içim, ideallerim için koştum. İyi ki ince giymişim üstümü diye aklımdan geçerken demin beni gören arkadaş “ Yine ne unuttun” diye katıla katıla gülerken ütüyü açık unuttuğum o gün geldi aklıma. İtfaiye, polis… Allahım ne gündü ama! BMW’yi yakalayacaktım kararlıydım. Ben arkasından koşarken BMW bizim evin önüne doğru gelmek üzereydi. Evin önüne geldiğinde araba durdu ve bizim apartmanda oturduğunu varsaydığım kız bahçe kapısını açarak sürücü koltuğunun yanına oturmak üzere harekete geçti. Ben bahçe kapısının önüne geldiğimde araç hareket etmiş, arkasında toz, yanmış benzin kokusu ve nefes nefese bir Ufuk bırakarak sokağın diğer tarafına doğru gitmeye başlamıştı. Nefes nefes kaldığımdan ellerimizi dizlerime yaslamış, belim bükük kafamı kaldırıp giden arabaya bakıyordum. Kalbim uzun zamandır bu kadar hızlı çarpmamıştı. Sahi spor yapmayalı ne kadar oldu? Nefesim tekrar eski haline geldiğinde belimi doğrulttum ve etrafıma baktım. Bahçe kapısı yarım açık, apartman kapısı içerisi görünecek kadar açık bir şekilde duruyordu. Bu kadar hava almanın bana yettiğine karar verip apartmanın içine doğru yürüdüm ve eve çıktım. Bugün için bu kadar atraksiyon yetmişti, yarın dışarı çıkmaya karar verirsem öncesinde nereye gideceğimi belirlemeyi kendime görev olarak verip, bunu bir kağıda yazdıktan sonra kapıma yapıştırdım. Dün gece gece geç saate kadar film izleyip uykusuz kalmıştım, çok fazla kültür-sanat yüklemesinin verdiği ağırlığa bünyem daha fazla dayanamadı ve kendimi yatağa attım. Dolu dolu geçen hayatımda bir günün en önemli olayı, işte bu anıydı…