Yılmaz Özdil’i Sabah Gazetesi günlerinden beri takip ederim. Emin Çölaşan’ın yerine Hürriyet’e geldiğinde sevinmiştim. Sabah’ta değerinin tam bilinmediğini düşünüyordum. Hürriyet’te yaptığı patlamayı anlatmaya hiç gerek yok. Sanal alemin köşe yazarı oldu kendisi. Sosyal ağlarda her yazısı binlerce kez paylaşılıyor. Hadi bunun nedenini biraz irdeleyelim.
Yılmaz Özdil yalın bir dil kullanır. Ağdalı kelimeler kullanmaz. Anlattığı konular günlük hayatınızda düşünebileceğiniz ama yazamayacağınız şeylerdir. “Aaa evet hakkaten öyle,” dersiniz okuduktan sonra. Esprili bir dili vardır. Okurken yüzünüzde tebessüm oluşur. Yazılarında sık sık boşluk kullanır ki okuyan kişi yazının içinde boğulmasın. Çok fazla teknik bilgi vermez, kafa yormaz. O kadar teknik bilgi verecek olsa gazetelerin orta sayfalarına yelken açardı. Değindiği konular toplum için önemli olan ama geride kalmış konulardır. Eh gazetecilik açısından doğru bir yaklaşım. Enteresan bağlantılar yakalar onları anlatır. Sunay Akın’ın bahçede top oynarken kulağı çekilen çocuğun ileride Adolf Hitler olduğunu anlatması gibi.
Nitekim Yılmaz Özdil’in bugünkü konumu beni mutlu ediyor. Çok düzenli takip etmesem de, sabahları okuması keyifli oluyor. Daha önceden işin mutfağından yer alarak kariyerine başlamış daha sonrada kamera önü, gazete sayfasında kendine yer bulmuştur. Uğur Dündar ile hazırladığı Star Haber başarılıydı. Başka başka programlar bekliyoruz kendisinden.
Bugünkü yazısı 2011 yılındaki enteresan demeçlerden oluşuyor. Trajikomik olmuş, okumanızı tavsiye ediyorum.