Çalışmak… Herkesin yapmak zorunda olduğunu bildiği ama yapmak istemediği şey. Çalışmanın sonucunda hep bir ödül vardır. Bunu bilir, o ödül için çalışırız. (Cake is a lie!) Bu ödül para da olabilir, başarı da olabilir. Bazen fazla çalışmadan da ödüle ulaşanlar olmuştur. Bunu şansa bağlarız. “Yaa o çok şanslı, herşey istediği gibi oldu.” Doğrudur belki herşey onun istediği gibi olmuştur, çalışmadan ödülü kazanmıştır. Peki bundan bize ne? Sen o kadar şanslı değilsin, o yüzden karşındakinin şansından dem vuracağına otur çalış o noktaya emekle gel, bu daha keyifli olur emin ol.
Günümüz çalışma hayatında önemli bir dönüm noktası var bence. Büyük, kurumsal bir şirkete girip orada standart bir iş hayatı yaşamak ya da girişim boyutundaki bir şirkette orta seviye yönetici olarak yetişmek. Bence iki seçeneğin de kendine göre avantajları var. Kişiden kişiye de değişiklik gösteren avantajlar bunlar.Mesela çalışma saatleri…
Kimisi belirli çalışma saatlerinde bir düzene göre çalışmayı sever. (Eh benim elektrikli süpürgem de ben fişe takınca çalışıyor, fişten çekince duruyor. Sen de öyle olmuyor musun bu durumda?) Bazısı değişik ve esnek çalışma saatleri ile çalışmayı tercih eder. Ben sabit çalışma saatlerinin bazı iş kolları için gerekli bazıları için anlamsız ve kısıtlayıcı olduğunu düşünüyorum. Vardiya usulü çalışılan (Daha çok mavi yaka) işlerde çalışma saatlerinin bilinmesi gerektiği kesin. Ama mühendis, sanatçı, mimar, tasarım işi ile uğraşanlar için (Beyaz yaka diyebilir miyiz acaba?) esnek çalışma saatlerinin daha verimli olacağını düşünüyorum. İleride bir gün kendi şirketim olursa bu konuda bir deney yapacağım. Sonucunu burada yazarım. (Ohooo sen onu yazana kadar…)
Biraz da kariyer hedeflerimizi değerlendirmemiz gerekiyor. Kariyer hedefi olarak kendi şirketini kurmayı hedefliyorsan işin mutfağına inmeli ve ticareti öğrenmelisin. Bunun için de girişim şirketleri daha doğru bir tercih olur. Kurumsal bir firmada yükselmek ve oradan emekli olmayı hedefliyorsan küçük şirketle pek vakit kaybetmemek gerekiyor. Hemen torpil morpil bulup büyük şirkete kapağı atmalısın.
Son yıllarda bir de salla başı al maaşı dediğim devlet memurluğu ön plana çıktı. KPSS denilen bir sınav var bildin mi? Devlet memuru olup sırtını devlete dayıyorsun ve kariyer hedeflerini az çalışmak, az yorulmak, düzenli maaş, stabil hayat yoluna saptırıyorsun. Düşününce çok cazip geliyor ama bir dezavantajı var; mesleki tatmin. Yapacağın şey seni mutlu edecek mi? Birşey başardığını hissedecek misin? Bunları da değerlendirmen gerekiyor.
Akademik kariyer başlı başına bir olay. Eğer ailen sana destek oluyorsa, onların yardımı ile, ailevi birikimlerinizle sıkıntısız bir şekilde yaşayabiliyorsanız diğer işlere hiç bulaşmayın. Girin akademik kariyer yoluna oohh herkes rahat. Hem zevkli, hem mesleki tatmin var hem de manevi huzur var. Tek sıkıntı maddi olarak beklentinizin düşük olması lazım. Eh aile de burada devreye giriyor işte. Belirli bir yaştan sonra akademik kariyer size iyi bir gelir kapısı da olacaktır. Kendinizi iyi geliştirirseniz yurtdışı olanakları ile birlikte güzel bir hayata yelken açabilirsiniz. Ben akademik kariyer yapmak isterdim. Başarılı da olurdum diye düşünüyorum ama yüksek lisans sonrası kısa sürede kendi ayaklarım üzerinde durma zorunluluğum olduğu için akademik kariyer isteğim tarihin tozlu raflarında çürümeye terk edildi.
Velhasıl kelam sonuca gelirsek; kendi işini kurma hedefi olan birisi küçük şirketlerde yöneticilik yapmayı öğrenmeli, kurumsal bir şirkette emekli olmayı planlayan birisi başlangıcını da kurumsal şirkette yapmalı, hali vakti yerinde olan birisi akademik kariyere yönelmeli, ete süte dokunmak istemeyenler de devlete sırtını dayamalı.