Yurtdışında çalışmaya başladığımdan beri cuma günlerini iple çeker oldum. Katar’da cumaları resmi tatildir. Şantiyeler dahil birçok yer kapalıdır. Hizmet sektörünü bunun dışında tutalım tabi. Onlar için kazancın en yüksek olduğu gün olsa gerek. Cumaları tatil yapıyorum ama gün o kadar hızlı geçiyor ki “Ne oldu? Ne zaman sabahtı ne zaman gece oldu?” takip dahi edemiyorum. “Ahir zamanlar bunlar ondan öyle oluyor.” cümleleri de çok açıklayıcı gelmiyor artık bana. Zaten bitmek tükenmez bir yorgunluk hali var üzerimde. Bir de tatil günü böyle hızlı geçince iyice uyku birikmesi oluşuyor üzerimde.
“Uyku birikmesi de ne?” diyen biri var arkada gördüm. Hemen açıklayayım. İnsanların büyük bölümü 7 saatlik uykuya ihtiyaç duyar. Bir grup insan daha azıyla bir grup da daha fazlasıyla uykusunu alabilir. Standarttan gidelim ve günlük 7 saat uykuya ihtiyacınız olduğunu varsayalım. 3-4 gün arka arkaya 7 saatten az uyursanız o az uyuduğunuz saatler birikir birikir ve bonus olarak geri dönmez. Aksine sizi uykusuz uykusuz süründürür. Bu biriken uyku eksikliğine ben “uyku birikmesi” diyorum. Nasıl, güzel uydurmuş muyum? “Zaten var böyle birşey tıpta ismi de bıdı bıdı” diyenlerden bıdı bıdı kısmını açıklamalarını rica ediyorum.
Ben de fabrika ayarlarımda 7 saatlik uyku ile yaratılanlardanım. Aslında uykumu alıyorum ama bir süredir aman efendim bir yorgunluk bir yorgunluk anlamadım gitti. Uyuyorum uyuyorum yetmiyor. Depresyona mı girdim, hasta mı olacağım, birisi büyü mü yaptı anlamıyorum ki. Bulacağız bir çaresini. Şimdilik Katar’ın süpersonik havasını suçluyorum. 7/24 sıcağa maruz kalmak insan bünyesinde derin tahribatlar yaratıyor. (Yazık bana)
Katar’ın suyu da bir garip. Sürekli kan ter içinde kaldığımız için zırt pırt duş alıyoruz. Çok banyo yapmak da erkeklerde saç dökülmesine neden olur derler. Bir de buranın garip suyu ile birleşince Double Köfteburger’e dönüşüyor ve kafada saç kalmıyor. Kemerde 4. deliği zaten açmak üzereyim. Yemin ediyorum pantalonlara artık benden iki tane rahat sığar. Gömlekler paraşüt gibi açılıyor sürekli. Kaç kilo verdiğimi Tübitak yakında araştıracakken bir de üzerine saçlar gidiyor. Saçlarımı seviyorum gitmeseler iyi olur ama yapacak bir şey yok. Gidecek olan gitmeyi kafasına koyduysa, bırakın gitsin. Geri dönerse sizindir, geri dönmezse zaten hiç sizin olmamıştır. (Duvar yazıları kıvamında cümle de kurduk oh)
Saçlarımı kestirmeye berbere gittim. Türkiye’de zor birşeyken burada aman efendim amma kolay amma rahat birşey çünkü her yer berber. Elbette Türk berberine gittim ama ismi Italian Saloon. Ne iş demeyin içeride Kral Tv açık. (Yi hu!) Canım Serdar çıkmış, Katar’a geldiğimden beri Serdar bile sempatik görünmeye başladı gözüme. Hayır o değil de en çok kasvetli kapalı havaları özledim. Yağmur yağsın istiyorum. Hatta o kadar çok istiyorum ki yağmur bombası ve havanın kimyası nasıl bozulup da yağmur yağdırılır bu konuda internette araştırma yaptım. Evet durum bu kadar vahim…
Katar çok uzun yıllar kalmak isteyeceğiniz bir yer değil bence. Çalışmak için çok ideal. Sakin, huzurlu, güvenli. Milletin işinde gücünde olduğu bir ülkecik. Bir ucundan bir ucuna 45 dakikada gidilebiliyor bu ülkenin. Enteresan tabi.
The Big Bang Theory’nin yeni sezonu başladı. Nedendir bilmiyorum ilk iki bölüm çok hoşuma gitmedi. Yıllardır izlerim, ilk defa bu sene birşeyler eksik geldi. Ben bunu Leyla ile Mecnun’a bağlıyorum. Leyla ile Mecnun komedi dizisinden beklentilerimi değiştirdi gibi sanki. Gülme efekti olmadan da gülünebiliyormuş yahu, onu anladım Leyla’da (Leyla ile Mecnun yazmaya üşendim. Aha ama buraya yazdım!). Bir de Leyla daha bir samimi, daha bir içten sanki, daha bir benden…
Yemen yine karışmış. Valla pek şaşırmadım açıkçası. Yemen ve Suriye’de bundan sonrası daha da kötü olabilir. Fitil bir kere ateşlendi mi geri dönüşü zor oluyor. Bu iki ülkede fitil ateşleneli de çok oldu. Yemen Kralı mı oluyor Başkanı mı oluyor (Üşendim bakamadım Google’dan siz bakarsınız ünvanına) uzun bir aradan sonra ülkesine geri döndü. Bundan daha kötü zamanlama olamaz bence. Katar’daki Suriyeli arkadaşlarımız durumun gittikçe kötüye gittiğini söylediler. Türkiye bu noktada akıllı davranmalı. Tayyip, Arap ülkelerinde primi (tahmin ettiğinizden de fazla) olan birisi. Bu ülkelerdeki dış politikası da Türkiye’yi güçlü gösteriyor ama iş Suriye’ye gelince durum karışık. Yemen’le ilgili bizimkilerin tek kelime ettiğini duymadım ben bugüne kadar. Suriye başka. Komşu o. Yunanistan iflas etti edecek,(Etse nolacak sanki, hiçbirşey değişmeyecek bence) İran tüm dünyaya kendi başına bir güç olduğunu gösterme uğraşında, Irak zaten bildiğimiz gibi, Suriye de karıştı. Düşünmek lazım şimdi.
Mevlana’nın sözlerini okuyorum bir süredir. Türkiye’den gelirken yanımda getirmiştim. Tutku Yayınları’ndan çıkmış Baki Apaydın kitabı. Bavulu hazırlarken babama çaktırmadan bavuluma atmıştım. Katar’da bu tarz psikolojik desteklere ihtiyaç olur diye düşünmüştüm. Malum Libya’dan tecrübeliyim. Size kitaptan birkaç cümle yazmak istiyorum. Konumuz aşk olacak ama kitapta okuyacağınız cümleler birçok noktaya çekilebilir. Biliyorsunuz tasavvufta aşk Allah’a olan aşktır ama anlatım ve söylenenler günümüzün aşk olarak tanımlanan duygusuna yer veriyor sanki. Ya da bana öyle geldi bilemiyorum.
Aşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş olasın.
Bir beste gibi ol, ardından özlemle söz etsinler.
Demedim mi sana gitme oraya, seni tanıyan, bilen benim ancak; şu yokluk serabında yaşayış kaynağın benim ancak. Kızsan da bin yıllı yola gitsen de sonunda gene bana gelirsin; varacağın yer benim ancak.
Ah aşktan ve aşkın hallerinden! Gönlünün ateşi yaktı kavurdu! Seven, sevdiğinden gözünü ayırmaz, bir dediğini iki ettirmez. Seven, sevdiğini unutmaz, onu anar, zikreder.
Aşk hiçbir felaketten ders almaz.
Ne kadar güzel cümleler değil mi? Günümüz dünyasında ne kadar zor bunları gerçekleştirmek ve uygulamak. O kadar fazla detaya boğuluyoruz ki, o kadar basit şeylere takılıyoruz ki elimizin altından zamanı, sevgiyi ve aşkı kaçırıyoruz. Basit olmak lazım basit. Takılmamak lazım anlamsız didişmelere. Buldunuz mu gerçek aşkı, bırakmayın sakın, sakın! Aşk için kimler neler yazdı durdu da hala yazılıyor. Günümüzde bağ, bahçe, çiçek ve böcek için şarkı mı yazılıyor? Hepsi aşk için. Seks satar derler ama aşk da satar. Hatta daha fazla satar. (Ne alaka şimdi ya? Neyse söyledin artık silme)
Yazıyı çok uzattım. Buraya kadar okuyanlara aşklı sevgili günler dilerim. Son sözü Mevlana’ya bırakıp ortadan kaybolalım;
Yıkılmış bir kalbin gönül kubbesini tamir etmek, yüz defa hacca gitmekten hayırlıdır.
Sevgiliye kavuşmayı candan iste.
Gel de birbirimizin kadrini bilelim, çünkü ansızın öleceğiz, ayrılacağız birbirimizden.