Gün geçtikçe Türkçe’nin yok olduğunu görüyorum. Anlık mesajlaşma programlarının yaygınlaşmış olması, cep telefonundan kısa mesaj çekmenin yemek, içmek, yürümek kadar sıradan bir duruma gelmiş olması bu yok oluşu tetikleyen etkenler arasında yer alıyor.
Aslında dilimizi kaybedeceğimiz çok belliydi. Nasıl mı belliydi? Gelin hep beraber bir yürüyüşe çıkalım. Önce giyinmekle başlayalım. Üstümüzde ismi Türkçe olan bir firmanın ürünü var mı? Spor ayakkabısı Türk markası olan var mı? Hadi diyelim marka Türk, peki ürünün adı? Montumuz, pantolonumuz, gözlüğümüz her şeyimiz yabancı isimli. Kapıyı açınca bir bakıyoruz kapımızın önüne atılmış bir sürü reklam afişi. Hiçbirinin isminin Türkçe olmadığı farklı farklı markaları göre göre yola devam ediyoruz.Yürürken sağımıza solumuza bakalım dükkan isimleri nasıl acaba. Ben en son gördüğümden örnek vermek istiyorum; erkek berberi “Trash”.
Haydi yemek yemeye gidelim ne dersiniz? Anında servis restoranlara göz atıyoruz. Anında servis? Pardon, fast food demek istemiştim. Lokantaların %70’i yabancı kökenli. Hatta yabancı demeye gerek yok, çoğu batı kökenli.
Fazla uzatmak istemiyorum. Dilimizi kaybetmek sırf bize ait bir durum değil. Dünya küçülüyor, milletler, ulus devletler ayakta durmak için kullandıkları temel değerlerini kaybediyor. Dilleri, dinleri, örf-adetleri, yemek kültürleri yok olmayla karşı karşıya. Dünya düzeninin istediği de tam olarak bu aslında. Tek dünya, tek devlet, tek halk… Herkes aynı şeyi yesin, herkes aynı şeyi giysin, herkes aynı şekilde düşünsün. Bilim kurgu filmlerinin bir bölümünde gelecekle ilgili en çok dikkat edilen noktalardan biri herkesin benzer kıyafetler giymesidir. Sizce bu sadece bir tahmin mi? Hiç sanmıyorum.
Konuya girişi dilden yaptım ama sonuçta bağladığım yer çok daha farklı. Biraz düşünmeye zorlayalım kendimizi…
Bir çoban ve bir sürü dolusu koyun. İşte dünyayı yönettiğini sanan insanların asıl istediği dünya bu. Ne güzel di mi?