Farkında olarak ya da olmadan etrafımızı bizi mutsuz edecek şeylerle dolduruyoruz ve mutsuzluğu gündelik rutinimizin olağan bir parçası haline getiriyoruz. Bunun bir kısmı maruz kaldığımız çevresel uyarıcılardan kaynaklanıyor. Bir kısmı da tamamen kişisel tercihlerden. Peki etrafımızı saran bu mutsuzluk çemberinden çıkabilir miyiz? Hadi çıktık diyelim, dışarıda o yıllardır aradığımız kutsal mutluluk duygusunu mu yoksa daha geniş yeni bir mutsuzluk çemberini mi bulacağız?

Mutsuz ve melankolik olmanın bizden en çok istenen ruh hali olduğunu düşünüyorum kimi zaman. Hepimiz farkındayız, her şey ve herkes hakkında durmaksızın bilgi bombardımanına tutuluyor oluşumuz içten içe bizi mutsuz ediyor. Bu devam ettikçe kendi mutluluğumuzu başkalarının mutluluk tanımında arar hale geliyoruz. Ulaşılması çoğumuz için imkansız ve bize hiç uygun düşmeyen bir mutluluk tanımının peşinden koşuyoruz çoğu zaman. Çünkü bizim ulaşınca çok sevineceğimizi sandığımız başkasının mutluluğu, gerçekte hiçbir zaman bize ait olmadı. Bu yüzden de onu bulsak, ulaşsak dahi mutlu olamayız. İşin aslı şurada gizli: Hepimiz farklı birer bireyiz ve herkesin mutluluk kadar mutsuzluk tanımı da kendine özel. Bunu bir kabul etmek gerekiyor.

Herkesin mutluluk tanımı kendine

2010 yılında bir Ted konuşmasından etkilenip Yönlendirilmiş Mutluluk başlıklı bir blog yazısı yazmışım. Bundan on üç sene önce de mutluluk üzerine kafa yorduğum bir dönem varmış demek ki. Orada mutluluk tanımı üzerine giderken yönlendirilmiş mutluluk diye bir terim türetmişim (Bir gün literatüre bu konuda bir katkım olur belki). Gidip şu herkesin konuştuğu restoranda yemek yemek, herkesin giydiği ayakkabıdan almak, herkesin kaldığı otelde bir gece geçirmek, “o film”e gitmek, arkadaş grubunda bahsi geçen geziye katılmak, sosyal medyada karşımıza çıkan bir reklamın peşinden gitmek… Bunlar neticede birer deneyim. Başkasının görüp beğendiği ve bir şekilde önerdiği bir mutluluğu gerçekleştirip benzer bir deneyim bekleme üzerine bir umutlanma eylemi. Çoğu zaman umduğumuzu bulamadığımız ya da abartılmış bir balon olarak tanımlayacağımız deneyimler bütünü. Yalan yok bunların kimisi kısa süreli haz sağlayabilir o an için. Ama çerçeveyi büyütüp genel bir mutluluk tanımı üzerinden baktığımızda sonu olmayan bir arayışın peşinde geçen deneyim parçacıkları aslında. Tüm bunlar bana şunu gösteriyor: Mutluluk arayışı peşinde olduğunu sandığımız, aslında mutsuzluğu bir hayat biçimi olarak belirleyip sürekli onun etrafında dolandığımız bir sürecin baş aktörüyüz. İşin enteresan tarafı bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyoruz.

Peki madem gerçek mutluluk bir şeyleri deneyimleyerek ya da bir nesneyi elde ederek ulaşabileceğimiz bir hal değil, nasıl mutlu olacağız o zaman? İşte burada insanın belki de farklı bir yolculuğa çıkması gerektiği sonucuna varıyoruz. Bu yolculuk için kilometrelerce mesafe kat etmeniz gerekmiyor, ama daha önce hiç gitmediğiniz yerlere ulaşmanız gerekiyor. Çünkü bu yolculuk içsel bir yolculuk. Bilinçaltımızın en derinlerine inip mutluluğun ve mutsuzluğun tanımını orada aramamız gerekiyor. Üstte belirttiğim gibi, en nihayetinde bu ruh halinin bizim gözümüzdeki en net tanımını bizden başkası yapamaz.

İçsel bir mutluluk arayışı ve mutluluğun kişisel tanımı

Eğer bu içsel yolculuğa çıkıp bizi mutluluk duygusuyla dolduracak gerçek olguları bulamazsak, mutluluk yolunda geçirdiğimiz her gün mutsuzluğu çağırdığımız bir paradoksa dönecektir.

Aç birine yemek verirseniz mutlu olur. Ama tok birine verirseniz aynı duygu durumunu oluşturamazsınız. Aç olduğumuzu karnımızın gurultusundan anlarız. İçimizdeki mutluluk açlığını da ancak mutsuzluğumuzu nasıl gidereceğimizi bilirsek giderebiliriz. Nasıl mutlu olacağımızla yüzleşemediğimiz her gün, kendimizi mutsuzluk döngüsünün kollarına bıraktığımız bir sürece dönüşecektir.

Uzun lafın kısası sizi neyin mutlu ettiğini dış etkenlerden bağımsız bir şekilde belirleyip onun peşinden gitmeniz gerekiyor. Toplumsal mutluluk klişelerinden devşirmeye çalışacağınız mutluluk klonları sizin için gerçek mutluluğu getirmeyecek, kısa süreli bir rahatlama, bir ferahlamadan öteye gidemeyecektir. Gerçek mutluluğa ulaşmanın anahtarını ancak içsel yolculuğunuzun sonunda bulabilirsiniz. Zaman kaybetmeden bu yolculuğa çıkmanızı öneriyorum. O yolculuğun sonunda hayata dair beklentilerinizle yüzleştiğiniz, kendinize dair son derece değerli saptamalar çıkartabileceğiniz bir sürece yelken açacaksınız.

Hadi kronik mutsuzluğu doğal bir süreç olarak görmekten vazgeçip, gerçekten sizi neyin mutlu edeceğini kendinize sorun ve ona doğru ilerlemek için gerekenleri yapmaya başlayın. Mutsuzluğu çağırmaktansa mutluluğu arayın.


2016 yılından kalma bir blog yazımda Harvard’da 75 yıldır devam eden mutluluk üzerine bir araştırmadan bahsetmişim. Mutluluğun evrensel tanımını arayanlar oraya göz atıp araştırmadan faydalanabilirler.

1 Yorum

Bir Cevap Yazın