Blog sahibi olmanın güzel bir yanı istediğin an içindekileri dışa vurabilecek bir ortamının olması. Misal saat 03:34 şu anda. Uykum kaçmış, yorganı üstüme çekmiş, kaloriferi yatağıma iyice yakınlaştırıp beni iyice ısıtmasını sağlamış, laptopu kucağıma almış, kafamda bir dünya şey, içimde birikenleri buraya boşaltıyorum.

train of thoughts

Eskiden herşeyi içime atan bir insandım. Sonradan kafamdan geçenleri tümüyle karşımdaki ile paylaşmaya başladım. İkisi de yanlış bence. Yeri gelecek içine atacaksın yeri gelecek paylaşacaksın. Şu an neyi nasıl yapmam gerektiğini tam olarak çözebilmiş değilim. Olaylara en doğru tepkiyi vermeye çalışmanın da saçma olduğunu biliyorum. Ne hissediyorsan, nasıl davranman gerektiğini hissediyorsan öyle davranacaksın ki karşındaki kişi bir robot ile değil insan ile konuştuğunu anlasın. Öyle oyunlara, taktiklere, planlara gelemiyorum ben. Safım evet.

a face of goldfish

İnsan ilişkilerini matematik gibi düşünmemek lazım. Matematikte tek bir doğru vardır ama ilişkilerde bugün doğru gibi görünen şey iki adım sonrası için yanlış bir hareket olabilir. Peki ne yapacağız? Çok basit; nasıl davranman gerektiğini düşünüyorsan o şekilde davranıp yaşamına devam edeceksin. Olayların olmasını ya da yaşanmasını engelleyemezsin. Bir şekilde gerçekleşecekse ha bugün ha yarın o bir yolunu bulur gerçekleşir zaten.

Robin Williams

Anlatmak istediğim başka şeyler de var ama nedense içimde kalmasını tercih ediyorum bu seferlik. Bu doğru bir tercih mi acaba? Bilmem. Yine de içine atmaktansa, konuşmanın tartışmanın daha yapıcı bir davranış olduğunu düşünüyorum. Konuşmazsan, anlatmazsan, istemezsen karşındaki nereden bilecek, vahiy mi gelecek? “Kendisi anlasın yaptığı hatayı” fikri iyi güzel de, ya hatası olduğuna inanmıyorsa? Bu durumda birisinin bir adım ileri atması gerekiyor. At sen o adımı geliyorum ben arkadan merak etme…

Ne güzel düet ama.

Saati de 04:04 yapmışız… Bu gece uyku yok anlaşıldı… Hadi biraz kitap okuyalım…

 

 

Bir Cevap Yazın