Whiplash, genç yönetmen Damien Chazella‘nın (Kendisi henüz 32 yaşında olduğundan genç yönetmen demekte bir sakınca görmüyorum) yazıp yönettiği çok sayıda ödül kazanmış bir dramadır.

Kazandığı ödüllerin arasında 3 adet Oscar ödülü olan filmin konusu kısaca şöyle; Andrew Neiman (Miles Teller), davul çalmayı hayatının merkezine koymuş, ilk yılındaki bir konservatuar öğrencisidir. New York’un prestijli konservatuarı Shaffer Conservatory’de okumaktadır. Birincil amacı, kendini göstermek ve okulun otoriter ünlü şefi Terence Fletcher’ın (J.K. Simmons) gözüne girmektir. Oldukça tuhaf geçen ilk karşılaşmaları sonrası ikili arasında inişli çıkışlı, biz seyircilerin görmeye alışık olmadığı bir hoca-talebe ilişkisi başlar. Sınırlar zorlanır, yeteneğin yetmediği seviyelerde son sürat gezintiye çıkılır.

Whiplash’ın hikayesi aşağı yukarı böyle. Gerginlikten koltuk kollarına tırnaklarınızı geçirmenize neden olacak sahneler barındıran filmin içinde çok sayıda detay da gizli. Filmin bu kısımlarını açık etmeden ve sürprizlerini açık etmeden (spoiler vermeden), en dikkat çekici bulduğum beş özelliğini sıralamaya karar verdim. Amacım, Whiplash’i izlememiş olanların ilgisini çekmek, izlemiş olanların da gözlerinin önüne filmden sahneler getirmek. İşte başlıyoruz!

Whiplash
Whiplash muhteşem J. K. Simmons performansı ile doruğa ulaşan bir film. (Fotoğraf: The Hollywood Reporter)

1- J.K. Simmons’un Oscar kazanan performansına şahit olmak

Bana sorarsanız, Whiplash’ı izlemek için J.K. Simmons’un performansı tek başına gayet yeterli bir sebep. Simmons, sanki Terence Fletcher karakterini canlandırmamış, adete üzerine kıyafet gibi giymiş. Muazzam vurgular, nefis mimikler ve tam kıvamında vücut dili ile adeta karakteri ete kemiğe bürümüş. Bu kadar net bir oyunculuk ve keskin performans izlemek büyük keyif. Sırf bu performansı izleyip sonunda şapka çıkartmak için bile Whiplash izlemeniz kayıp olmayacaktır.

2- Size Jazz sevdirecek müziklerini dinlemek

Ne müzik uzmanıyım ne de Jazz müziğin efsanelerinden haberdarım. İşte bu ben, sade bir sinema izleyicisi olarak Whiplash’ın bana sunduğu Jazz müzikten oldukça keyif aldım. Bir iki tane şarkıya kulak aşinalığı kazandım (özellikle üstteki Whiplash ve alttaki Caravan). Sinemanın büyüsünün, tam kararında ses ve müzik kullanımı ile birlikte muazzam bir seviyeye çıktığını düşünüyorum. Whiplash de Jazz müziğinin sihrine sırtını dayıyor ve ağızlara layık bir tat bırakıyor.

3- Duygu yoğunluğu tavan yapmış final sahnesine şahit olmak

Whiplash, üzerinize doğru koşan bir ayının coşkusuna eş değer bir finale sahip. Ayı size sarılacak, yerden yere, duvardan duvara atacak ve siz de bundan amansız bir keyif alacaksınız. Whiplash’in tüm filmin taşıdığı gerilim yükünü mükemmel boşaltan finali izlenmeyi kesinlikle hak ediyor. J. K. Simmons’un oyunculuğu ve Damien Chazella’nın duygu yoğunluğunu arttıran kadraj seçimleri bu sahneyi çok özel kılıyor.

Whiplash Oscar Ses Miksajı
Whiplash ses miksajı kategorisinde Oscar ödüllerini cebe indirmişti. (Fotoğraf: Youtube)

4- Bileğinin hakkıyla 5 Oscar adaylığı almış ve 3 Oscar ödülü kazanmış bir film izlemek

IMDb Top 250 filmlerini silip süpürme delisi sinefiller gibi eğer siz de Oscar kazanmış filmleri izleme hastalığına tutulduysanız, Whiplash’in 3 Oscar almış olduğunu bilmek onu izleme listenizin en ön sıralarına yerleştirmeniz için yeterli olacaktır. Tabi kendisine Top 250’de 45.  sırada yer bulmuş olması da bir diğer neden olabilir.

87. Akademi Ödülleri’nde En İyi Kurgu, En İyi Ses Miksajı ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında Oscar heykelciğine uzanan film, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Film dallarında da adaylık kazanmıştı. Anlayacağınız Whiplash, kıyıda köşede kalmış bir film değil. Spot ışığının tam ortasında duruyor.

Whiplash
Whiplash – Şu adamı görüp de bu filmi izlememek olabilir mi ya? (Fotoğraf: Youtube)

5- Başarma arzusunu ve hırsı iliklerinize kadar hissetmek

Whiplash insanın limitlerini test eden bir film. Tam anlamıyla durum böyle. Karakterlerin limitleri seyircinin gözü önünde param parça edildiği sırada izleyicilerin de sinirleri test ediliyor. “Bu kadar da olmaz” dediğiniz her sahne, bir sonraki “Bu kadar da olmaz”a yol yapmak için önümüze konulmuş bir ekmek kırıntısından ibaret. Tüm bu çabanın sonunda da, sizi yeni bir “Bu kadar da olmaz” bekliyor.

Belki de sırf bu özelliği, yani hedefe varmak için pes etmeden, çok çalışmaktan başka bir çare olmadığını yüzümüze vurmasıdır Whiplash’i farklı kılan.

Hayatın kendisi gibi, tutarsız, acımasız ve öngörülemez bir film. Çaba sarf etmek, zorluklara göğüs gelmek, pes etmemek üzerine yazılmış ızdırap dolu bir yolculuk. Sonunda ise büyük sürprizler barındıran bir hazine. Seyirci olarak hissettiğimiz ise; başarmış olmanın katıksız tatmini ve bilinmeyen sulara açılmanın yaşattığı buz gibi korku.

Belki de bugüne kadar Whiplash’i izlemek için bahane arıyordunuz ama bulamıyordunuz. Sizi bu dertten kurtardığımı umuyorum. Artık Whiplash’ten kaçamazsınız. Yo, yo lütfen teşekkür etmeyin. Abartıyorsunuz canım… Filmi izleyip görüşlerinizi yorum olarak yazsanız bana yeter. Düşünceleri çarpıştıralım, en doğruyu bulalım.

Tüm bu yazdıklarıma rağmen Whiplash sizi hala kendine çekmeyi başaramadıysa, bir göğüs ve kalp uzmanını görmenizi tavsiye edeceğim. Çünkü kalp yerine bisiklet pompası taşıyor olabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın