Öncelikle, bu yazıyı okurken lütfen aşağıdaki Youtube bağlantısını tıklayın ve Hans Zimmer imzalı Dunkirk film müziği albümünün Supermarine isimli parçasını dinleyin. Mümkünse tekrara (loop) alın. Siz yazıyı okurken, o da arkada çalsın.

En başta şunu bir kabul edelim: Dunkirk sinemaseverleri ikiye bölmüş durumda. Filmi izlemiş bir grup filmi çok beğendiğini belirtirken, diğer bir grup ise “Böyle sinema film mi olur?” diye tepki gösteriyor. Bu yazıda, Christopher Nolan‘ın İkinci Dünya Savaşı‘nın unutulmaz olaylarından birisi olan Dunkirk Tahliyesi’ni konu alan yeni filmi üzerine objektif bir değerlendirme yapacağız. Her zaman olduğu gibi, yine spoiler vermeden (Filmi zaten izlemiş olanlar eminim “Ne spoiler’ı yahu?” diyorlardır) filmi inceleyecek ve hep beraber filmin perde arkasında ne gibi detaylar olduğuna bakacağız.

Bir Christopher Nolan filmi olarak Dunkirk

Herkesin ortak fikri olacağını düşündüğüm bir noktanın altını çizmek istiyorum: Dunkirk, Christopher Nolan’ın diğer filmlerinde görmeye alışık olmadığımız özellikler taşıyor. Bununla birlikte bazı noktalarda ise “Ben Nolan filmiyim,” diye bas bas bağırıyor. Bu Christopher Nolan gibi her filminde çıtayı epey yukarılara koymuş bir yönetmen için alışılmışın dışında bir durum. Kendi kabuğunu kırma, daha farklı işler ortaya çıkarma çabası olarak bile yorumlanabilir.

Dunkirk’ü izleyip sinema salonundan çıkan insanların büyük bölümü, Nolan’ın şaheserleri olan The Prestige‘i, Inception‘ı, Interstellar‘ı ve Dark Knight Üçlemesi’ni gözünün önüne getirip Dunkirk ile kıyaslamış ve “Ne vardı kendi tarzını bozmayıp aynen devam ettirseydin Chris efendi?” demiştir. Büyük oranda da haklılar. Interstellar sonrası kimse Christopher Nolan’dan böyle bir film beklemiyordu. Keşke vizyon tarihinden önce Dunkirk’ün nasıl bir film olduğunu açıkça belirtselerdi de insanlar o şekilde sinema salonlarına girseydi. Peki, Christopher Nolan bizim Dunkirk’ten çıktıktan sonra böyle hissedeceğimizi bilmiyor muydu? Kendine ait bir hayran kitlesi yaratmayı başarmış bir yönetmenin böyle bir tepkiyi öngörmediğini mi düşünüyorsunuz? Çok yanılıyorsunuz. Dunkirk’te sizi rahatsız eden her şey ama her şey bilinçli tercihlerin sonucu. Çünkü Nolan böyle bir film çekmek istedi. Bu kadar net. Nolan böyle olmasını istedi ve böyle çekti.

Gelin şimdi Nolan’ın neden böyle bir film çekmek istediğini filmin önemli yapı taşları üzerinden değerlendirelim.

Dunkirk – Christopher Nolan ve IMAX kamerası (Fotoğraf: slashfilm.com)

Dunkirk’ü hem Christpoher Nolan’ın hem de Hollywood’un diğer filmlerinden ayıran en dikkat çekici özelliklerinden birisi, filmin büyük bölümünün (%70’inin) üstteki fotoğrafta gördüğünüz IMAX kamera ile çekilmiş olması. Nolan IMAX kameranın getirdiği muazzam görsellikten Interstellar’da da faydalanmıştı. Ama Dunkirk’te filmin tüm görselliğini bu kameranın üzerine kurgulamış durumda. Bu da Dunkirk’ü izlerken bir sinema filmi izler gibi değil, Nolan’ın tabiriyle VR gözlük takıp Dunkirk’e gitmiş gibi hissetmemizi sağlamış. Oturmuş sinema koltuğunda Dunkirk’ü izlerken, kendinizi gerçekten oraya gitmiş ve o anı yaşıyormuş gibi gergin, heyecanlı, endişeli ve korkmuş bulacaksınız. Bunu sağlayan elementlerin başında da işte bu muhteşem IMAX kamera geliyor.

Bu IMAX isimli canavar, 19kg ile 45kg arası değişen ağırlığı ile öküz ölüsü şeklinde tanımlanabilecek bir kameradır. Fazla teknik detaya girmeden, en basit haliyle anlatmak gerekirse, bugün sinema dünyasında yaygın olarak kullanılan dar açılı kameralarla karşılaştırdığınızda temel olarak çözünürlüğü, netliği ve geniş çerçevesi ile muazzam başarılı görüntüler elde etmenizi sağlar. Ama ağırlığı ve büyük bir kamera oluşu kullanımı zor bir kamera olmasını sağlar. Aşağıdaki videoda Nolan’ın ve filmin görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema’nın IMAX kamera ile çekim yapmak için şekilden şekile nasıl girdiğini görebilirsiniz.

Kameranın sağladığı olanaklar neticesinde Dunkirk’ün görsel olarak muazzam bir film olduğunda hemfikir olacağımızı düşünüyorum. Görüntü yönetmeni Hoyte van Hoytema ve Christopher Nolan gibi iki dahinin kamera açılarına ve kurguladıkları sahnelere de laf eden taşa dönüşür. Şimdi gelelim Dunkirk’ün çok iyi yaptığı ikinci önemli kısma: Sesler ve müzikler.

Hans Zimmer Dunkirk için ustalık eserim dese yeridir

Üstte bu yazıyı okurken açmanızı söylediğim Dunkirk film müziğini nasıl buldunuz? İnanılmaz gerildiniz değil mi? Savaşa hazır mısınız? Hans Zimmer denilen arkadaş tüm filmi bunun gibi ses ve müzikler ile doldurmuş. Sonuç? Filmin ilk saniyeden son saniyesine kadar gerim gerim gerildiğiniz, endişeden tırnaklarınızı yediğiniz bir film olmuş Dunkirk. Olay o kadar net ki, Dunkirk’te perdeye hiç bir şey yansıtmasalar, siyah perde dışında bir şey göremesek ve sadece ses ve müzik duyabiliyor olsak bile Hans Zimmer’in tınıları sayesinde emin olun yine gerilirdik. Peki Hans Zimmer bunu nasıl başardı? Evet biliyoruz, yine Hans Zimmer imzalı Dark Knight olsun, Interstellar olsun, Inception olsun film müziği olarak baş yapıtlar. Ama Dunkirk gerçekten Hans Zimmer’in ustalık eseri olmuş. Bunun sırrı da Shepard Tone olarak adlandırılan ses illüzyonunu çok ustacı kullanmasında yatıyor. Shepard Tone-Dunkirk ve Hans Zimmer arasındaki gizli ilişkiyi aşağıdaki videoda sizler için gözler önüne seriyorum. Artık hiç bir şey sır olarak kalmayacak!

Videoyu sınırlı müzik bilgim ile özetlersem; yükselirken alçalıyormuş gibi yapan, alçalırken yükseliyormuş gibi görünen dalgalı bir ses kolajı oluşturup beynimizi kandırıyor Hans Zimmer. Bitmek bilmeyen saat tik takları arasına veriyor coşkuyu, biz direk iptal…

Yukarıda da belirttiğim gibi, Dunkirk bu arkadaşın bizi ilk trollemesi değil. Bir çok filmde bunu yaptı ama Dunkirk’te bizi koltuklarımıza çivilemeyi başarıyor ve filmin en can alıcı noktalarından birisinin ses ve müzik olmasını sağlıyor.

Filmin diğer bileşenleri

Eğer Dunkirk’ü IMAX’te izleme şansına erişirseniz yukarıda belirttiğim gibi filmin en can alıcı iki unsuru olan harikulade ses ve görüntüyü en son raddesine kadar tecrübe edebilirsiniz. Bırakın nasıl bir sinema filmi olduğunu, Dunkirk ile Nolan sırf bunu yaşamamızı sağladığı için bile takdiri hak ediyor. 

İyi güzel de, ses ve görüntü konusunda bu kadar muazzam bir filmin, senaryo, kurgu, diyalog ve oyunculuk gibi filmi film yapan ögelerini geri plana atmasına ne demeliyiz? Hemen cevap vereyim: Yönetmen tercihi.

Christopher Nolan görsel ve işitsel olarak seyircilere muazzam bir deneyim sunmaya kafayı o kadar takmış ki, işi senaryo, kurgu, oyunculuk gibi film sanatının yapı taşlarını göz ardı etmeye kadar götürmüş. Yani tüm ilgimizi gördüklerimize ve duyduklarımıza vermemizi istemiş. “Boşverin senaryoyu falan, görüntüler nasıl? Sesler nasıl? Ondan haber verin siz” demiş. Nolan gibi filmlerinde muazzam senaryolar, oyunculuklar ve kurgular barındıran bir yönetmen için sıra dışı ama anlaşılabilir bir tercih. Nolan, filmlerinde kurguya ve senaryoya aşırı önem vermekle, uzun diyaloglu anlatımlar kullanmakla eleştirilen bir yönetmen (Kim eleştiriyorsa artık). Nolan, Dunkirk ile bu eleştirileri yapanlara bir nevi cevap veriyor. Alın size Dunkirk! Ne senaryo var, ne kurgu var (Hadi, az biraz var diyelim). Mutlu musunuz şimdi ey eleştirmenler?

Dunkirk
Dunkirk yer, deniz ve hava olmak üzere üç ana tema üzerinde geçiyor.

Dunkirk’ün hiç birinin başrol olarak adlandırılamayacağı geniş oyuncu kadrosunun etkileyici görsellikten ve seslerden rol çalmadığını ama işlerini de iyi kotardıklarını söyleyebiliriz. Fionn Whitehead, Tom Glynn-Carney, Jack Lowden, Harry Styles, Aneurin Barnard, James D’Arcy, Barry Keoghan, Kenneth Branagh, Cillian Murphy, Mark Rylance, Tom Hardy filmin öne çıkan oyuncularıydı.

Nolan’ın, Dunkirk’ün tarihi gerçeklerine olabildiğince bağlı kaldığını ama izleyicinin duyusal deneyimini arttırmak için bazı noktalarda tarihsel gerçekleri büktüğünü gözlemliyoruz. “Gerçek Dunkirk bu değil”ciler sakin olabilirler. Bunlar hep Nolan’ın cinlikleri. Hani Interstellar da gerçekçi değil diye eleştiriliyordu ya! Nolan’ın bu eleştirilere kulaklarını tıkadığını görmek güzel. “Sinema sanatı izleyiciyi etkilemek için var. Tarih dersi vermek için değil” diye düşünüyorum. Tarih öğrenmek isteyenler kütüphanelere ve kitaplara yönelebilir.

Nolan’ın deneyinin sonucu

Ses, müzik ve görsellik anlamında bir baş yapıt olan Dunkirk, günümüz sinema dünyasında senaryo ve kurgunun ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gözler önüne sermesi açısından da değerli bir film. “Ben de biliyordum oraya iki general atıp, bir masa etrafında haritada saldırı taktikleri konuşturmayı” diyerek Dunkirk’te yaptığı seçimlerinin hepsinin bilinçli olduğunu gösteren Christopher Nolan’ın en iyi yaptığı iş olan senaryo ve kurgu üzerine, zaten iyi olduğu ses, müzik ve görsel konularında kendini geliştirmesi sonucu yıldızının daha da parlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bir sonraki filminde tüm bu malzemeleri en doğru şekilde birleştirmeyi başarırsa işte o zaman sinema dünyası yerinden oynayabilir. Bunu gerçekleştirebilecek potansiyel kendisinde var.

Dunkirk, sinema sanatının görsel ve işitsel olarak ulaştığı noktayı bize gösterirken, senaryo, kurgu, oyunculuk gibi diğer bileşenlerin de bir o kadar önemli olduğunu anlama fırsatı veriyor. Umalım ki diğer yönetmenler de Nolan’ın bu deneyinden gerekli dersi çıkartsın ve daha iyi filmler vizyona girsin.

Eğer benim bu yazıda yazdıklarımın büyük bölümünü bir de Nolan’ın ağzından duymak isterseniz, işte size kapsamlı bir Nolan ve Dunkirk röportajı! Nolan’ın bu film ile ulaşmak istediği hedefi anlamanız açısından sonuna kadar izlemenizi tavsiye ediyorum.

Dunkirk şu haliyle Nolan için bir deney ve eleştirmenlere cevap, sade sinema izleyicisi için belgeselden hallice, tarihçiler için çarpıtma, benim gibi sinemanın her detayından ayrı bir haz alma peşindeki sinefiller için müthiş bir deneyim, bir grup insana göre de IMAX ve Hans Zimmer virali. Asıl garip olan ne biliyor musunuz? Herkes haklı. İşte böyle bir film Dunkirk. Herkesin farklı bir görüşe sahip olup, yine de haklı olabildiği bir eser. Christopher Nolan’dan da bundan aşağısı beklenmezdi zaten.

Filmin fragmanı:

Ufuk’un Notu: 8.5/10

Bir diğer Christopher Nolan filmi olan Interstellar incelememe şuradan ulaşabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın